ATATÜRK'ÜN DÜŞÜNCE YAPISINI ETKİLEYEN OLAYLAR, DÜŞÜNÜRLER, KİTAPLAR

06.07.2023

“ATATÜRK’ÜN DÜŞÜNCE YAPISINI ETKİLEYEN OLAYLAR, DÜŞÜNÜRLER, KİTAPLAR”

ŞERAFETTİN TURAN

  1. Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2019.

Birinci baskı: 1982

88 sayfa

Okuma Tarihi: 2023 Haziran-Temmuz

Atatürk'ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar :  Şerafettin Turan: Amazon.com.tr: Kitap

Yazar Hakkında Kısa Bilgi:

Şerafettin TURAN (1925, Erciş, Van- 15 Ekim 2015, Ankara) Türk bilim insanı, tarihçi ve yazardır. Dil Derneği Onursal Başkanı ve eski Türk Dil Kurumu Başkanıdır.

Eserlerinden Bazıları: Türk Kültür Tarihi, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye-İtalya İlişkileri…

 

“Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce yapısını etkileyen olaylar, düşünürler, yazarlar ve kitaplar söz konusu olduğunda, O’nun salt bir olayın ya da bir düşünce akımının izleyicisi olmayıp, değişik görüş ve düşüncelerden kendine özgü bir bileşkeye ulaşmış olması dikkati çeker.” (1.s.)

 

                                                                   ŞERAFETTİN TURAN’DAN

                                         ATATÜRK’ÜN FİKRİ ALT YAPISINI ELE ALAN BİR ESER

 

          Atatürk’e duyduğumuz sevgi, saygı, özlem ve minnet duygularını çeşitli vesilelerle dile getiririz heyecanla. Kalbimiz bir başka çarpar Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün adı geçtiğinde. Her yaştan insanımızın kalbinde apayrı bir yere sahiptir. Zaman zaman karşıt görüşler ve bu duygu birliğinin dışında sözler sarf edenler olsa da Atatürk ortak değerimizdir diyebiliriz gönül rahatlığıyla. Elbette eleştirel bakılabilir ki Atatürk’ün de eleştirel bakan insanlarla aynı masa etrafında buluşabildiğini ifade eden çeşitli anekdotlar vardır. Yeter ki önyargısız bakabilelim ve ona dair eserler okuyarak aydınlanma yolunu seçelim. Aslında bu yaklaşım, insanları tanıma sürecinde her zaman düsturumuz olmalıdır.

            Tarihçi, yazar Şerafettin Turan; kaleme aldığı bu değerli eseriyle işte tam da bu sürece katkı sağlamış. Atatürk’ün düşünce dünyasının hangi kişi ve kaynaklardan beslendiğini çeşitli kaynakların ışığında, nesnel bir yaklaşımla açıklamış. Eser yedi bölümden oluşuyor. Her bir bölümde Atatürk’ün fikir dünyasının arka planına dair aydınlatıcı bilgiler ediniyorsunuz. Başlıklar şu şekilde:

  • Tarihsel Dönemeç
  • Öğrenim Yıllarının Etkisi
  • Fransa Etkeni
  • Meşrutiyet Dönemi Düşünürleri
  • Tarihsel Dayanak
  • Türkçe’nin Özleşmesi ve Gelişmesi
  • Düşüncede Çağdaşlık

 

             Her bir bölüm, Atatürk’ün düşünce yapısını etkileyen olaylar, düşünürler ve kitaplar hakkında okuru aydınlatıyor. Böylece Atatürk’ün düşünce dünyasına dair bir okuma deneyimi yaşıyorsunuz. O mavi gözleri ve derin bakışları hangi kitaplarla buluşmuş, hangi olaylar ve kimler onu etkilemiş?

           

         Bu vb. soruların yanıtlarını buluyorsunuz bu değerli eserde. Bir liderin, kurtarıcının, vatanseverin düşünce yapısının, bakış açısının hangi temeller üzerine kurulduğunu öğreniyorsunuz.              Şunu da görüyorsunuz: Atatürk, hiçbir şeye körü körüne inanıp bağlanmamış. Hep bir eleştirel bakışla yaklaşmış kişi ve olaylara. Okuduklarından, olaylardan kendi akıl süzgecinden, bilgi birikiminden bir şeyler katarak bir sonuç çıkarmış.

        “… Nitekim Atatürk’ün kendisi de, hangi yazarları okuduğu ve esin kaynağının neresi olduğu yolundaki bir soruya, çok okuduğu, ancak herşeyi eleştirerek okuduğu ve esin kaynağının Türk ulusundan başkası olmadığı biçiminde verilen cevabı olumlu karşılamıştır.” ( Alıntının dipnotu: Atatürk’ten Mektuplar, T. Tarih K. yay, Ankara, 1981, s.59)

             Gördüğünüz üzere bu alıntıda da Atatürk’ü milletinin gönlünde taht kurmasındaki sırrı keşfediyorsunuz: “…esin kaynağının Türk ulusundan başkası olmadığı” ifadesi aslında bizlere çok şey anlatıyor. Bakın Afet İnan bir mektubunda bunu nasıl ifade etmiş: “Okur ve çok okur, fakat tenkit ederek okur. Yeni rejim için kendi milletinden ilham almıştır. Çünkü o asıl etüdünü, milleti üzerinde yapar.” (1.s.) (Atatürk’ten Mektuplar, T. Tarih K. yay, Ankara, 1981, s.59)

             Atatürk’ün okumaya verdiği önemi, okuma konusundaki azmini, hangi eserleri nasıl okuduğunu, okurken aldığı notları da öğreniyorsunuz. Kısaca bu eserin her sayfası sizi Atatürk’ün düşünce dünyasıyla buluşturuyor.  Asıl ilham kaynağının milleti olduğunu öğrenince eserle bir gönül bağı da kuruyorsunuz. Her ne kadar öğretici bir eser okuyor olsanız da söz konusu Atatürk olduğunda onun vatan ve millet sevgisi okuduğunuz her bölüme duygusal bir boyut da katıyor. Okuyucuya örnek oluyor okuma azmi ve aydınlanmaya, düşünmeye verdiği önemle. Hep öğrenen, kendini geliştiren bir lider profiliyle karşılaşıyorsunuz.

             “Dersler dışında bol bol kitap okuyan M. Kemal, Manastır’da okul arkadaşı Ömer Naci’nin etkisiyle bir ara edebiyat ve şiire merak sarmış olmakla birlikte yabancı dil öğrenmeğe önem vermişti… Öte yandan M. Kemal, Almancayı da okuyup analayacak, dahası Gnl. Litzmann’dan çeviri yapacak kadar ilerletmişti.” (6.s.)

               “Çağdaşı birçok Türk genci gibi, Mustafa Kemal’in de en çok okuduğu ve etkisi altında kaldığı ‘3’ büyük Türk şairinin adlarını buluyoruz: Vatan ve özgürlük kavramlarını yeni kuşaklara aşılamış olan Namık Kemal, Osmanlılık yerine Türklüğü ve Türk duygusunu dile getiren ulusal şair Mehmet Emin Yurdakul ve zorbalığa karşı direnip insanlığa yükselmeğe yönelen Tevfik Fikret.” (7.s.)

               Yeri geliyor, etkilendiği isimlerden bazen “apayrı bir yol” tuttuğunu da öğreniyoruz yazarın kaleminden: “Ancak şurasını da vurgulamak gerekir ki Namık Kemal’i çok seven ve ondan etkilenen Mustafa Kemal, O’nun romantizmini asla benimsememiş ve tam bir gerçekçi olarak Vatan ve özgürlük şairinden apayrı bir yol tutmuştur.”(9.s.)

                Aslında hemen hemen her sayfada altını çizdiğim ve üzerine birkaç satır yazılacak değerli bilgiler var ama kitap üzerine çok derinleşmeden ilerlemek istiyorum. Aksi takdirde söz uzar ve esere dair bu tanıtım ve değerlendirme yazısı siz okuyucuları sıkabilir. Bu yüzden olabildiğince seçerek ilerlemek istiyorum. Örneğin “Fransa Etkeni” başlıklı bölüm önemli bölümlerden birisi. Biliyoruz ki Fransız Devrimi önemli bir dönüm noktası tarihte. Böyle önemli bir olayın Atatürk’ün de düşünce dünyası üzerinde büyük bir etkisi olmuş.

                “Atatürk’ün düşünce ve eylemlerinde Fransız Devrimi’nin büyük payı olduğu kuşkusuzdur… Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı yıllarında, Fransız Devriminin yıldönümü nedeniyle 14 Temmuz 1922’de Ankara’daki Fransız Temsilciliğinde düzenlenen törene katılması ve bir konuşma yapması, O’nun 1789 devrimine verdiği önemi göstermektedir.” (10, 11.s.)

                 Konuşmasından bir alıntı yapmak istiyorum: “… özgürlük ve bağımsızlıktan yoksun bir ulus için, yaşamanın ne anlamı, ne de zevki vardır…”(11.s.)

                 Aşağıdaki satırlarda da Atatürk’ün düşün yaşamımıza getirdiği yeniliğe dikkat çekilmiş:

“Nitekim Şerif Mardin’in de belirttiği gibi, Atatürk’ün düşün yaşamımıza getirdiği en önemli yeniliklerden biri, reform ve yenilik alanında ‘şikâyet’ ve ‘inleyiş’ edebiyatı yerine, ‘olumlu, meselelerin özüne ehemmiyet veren’ bir anlayışı yerleştirebilmiş olmasıdır.” (15.s.)

                 Aynı sayfada,  Atatürk’ün “kendi düşünce ağının oluşmasında en çok yararlandığı düşünürlerin başında J. J. Rousseau’nun geldiği belirtilmiş.  Ayrıca özgürlüğe verdiği önemi de şu sözlerinde görüyoruz: “ Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.”

                 Atatürk’ün “düşünsel dayanaklarından”  birinin de Ziya Gökalp olduğu belirtilirken kendisinin şu sözleri ifade ettiğini de öne sürenler varmış: “Vücudumun babası Ali Rıza Efendi, heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tir.” (21.s.)

Kimi araştırmacıların görüşlerinin farklı yönde olduğunu da eklemiş yazar: “Kimi araştırıcılar da Gökalp’i Atatürk devriminin filozofu olarak görmenin ‘yanlış’ olduğunu savunmuşlardır.” (21.s.)

Yazar böylece farklı tespitleri de okuyucuya aktarmış oluyor. Bu da okurun Atatürk’ün düşünce dünyasına dair yorum ve bilgiler konusunda daha çok aydınlanmasını sağlıyor.

                   İlerleyen bölümlerde, Atatürk’ün dünya görüşünde Tarih’in de önemli bir yer tuttuğu belirtilmiş. Okuduğu çeşitli kitaplarda önemli gördüğü yerleri işaretlediği ve eleştirel bir okuma içinde olduğu ifade edilmiş:

                    “Mustafa Kemal’in, tarihin en büyük kahramanlarından biri olarak kabul ettiği Muhammed’in önderlik yeteneklerini belirten bu paragrafın başına ‘Müh’ (Mühim= önemli) işaretini koyması ve sayfa kenarını ‘4’ paralel çizgiyle işaretlemesi…” gibi açıklamalar yapılmış. Bu açıklamalardan da anlaşılıyor ki Atatürk okumaya çok ciddi bir zaman ayırmış ve kendine özgü bir okuma tekniği oluşturmuş.

                     Yazar, Atatürk’ün, “önem verdiği ikinci alanın dil olduğunu” belirtiyor. Dilde sadeleşmeyi, Türkçenin yalnız yabancı dillerin kurallarından değil, Arapça ve Farsça sözcüklerden de arınması olarak değerlendirdiğini ifade etmiş. (62.s.)

                     Kitapta, Atatürk’e dair çok önemli bilgiler ediniyorsunuz. Atatürk’ün düşüncelerini basın yoluyla halka ulaştırabilmek için bir ara gazeteciliği bile denediğini öğreniyorsunuz: “Görevden ayrılmış bir Ordu Komutanı olarak İstanbul’da bulunduğu mütareke döneminde, yakın arkadaşı Fethi Okyar’ı bir günlük gazete çıkarmağa razı etmiş, dahası bunun için gerekli parayı da sağlamıştı. Gazeteye gene Mustafa Kemal’in önerisi ile ‘Minber’ adı konmuş ve yalnız siyasal değil, ‘ilmî, edebî, fennî ve iktisadî’ bir yayın organı olması öngörülmüştü… Ancak Minber’in yayın hayatı fazla sürmemişti…”(65.s.)

                   Bütün bu bilgilerin ışığında şöyle bir sonuca varabiliyoruz: Atatürk’ü daha iyi anlamak, daha   önemlisi de onu insanî bir yaklaşımla değerlendirmek için ciddi bir okuma mesaisinden geçmeliyiz. Tıpkı onun okumaya ve düşünmeye verdiği önem gibi. Öyle anlaşılıyor ki bu konuda ilham kaynağımız Mustafa Kemal Atatürk olacak. Geniş düşünerek ve iyi bir okur olarak…

                       Herkese iyi okumalar!..

 

 Eserden Bölümler:

“Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmiyeceği hiçbir şey düşünemiyorum!”

“Atatürk’e göre insan vücudu bir kürsü idi ve herşeyin kaynağı olan baş ile onun içindeki öz, yani zekâ bu kürsü’nün üzerinde yükseliyordu.” (116.s.)

                  

NOT: Bazı yazılışlar o günün imlasına göre olduğu için herhangi bir düzeltme yapmadım.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar