İtalyanca "(Yeniden Doğuş) anlamına gelmektedir. Avrupa tarihinde İtalya'nın Floransa kentinde doğan 14 yy sonu ile 15 ve 16 yy'la kadar devam eden ve en belirgin özelliği Eski Yunan (Antikite) ve Roma kültürünün canlandırılması olan o dönem insanının yaşamının her yönünü kültürünü siyasetini ve Sanatlarını günlük yaşamını etkilemiş olan bir değişiklik ve yenilenme dönemidir.
Tarihçiler ve Sanatçılar Eski Yunan ve Roma uygarlıkları ile Rönesans arasındaki döneme Ortaçağ derler. Ortaçağ bu iki altın dönem arasındaki karanlık dönemdir. Rönesans'ın Eski Yunan, Roma'ya uyarlanması, iyiye, güzele doğruya ve akla nasıl ulaşabileceğini gösteren Hümanist (insalcıl) dünya görüşünün Ortaçağ sonunda öne çıkması ile başlar. Rönesans'ın ortaya çıkmasından önce Avrupa siyasi ticari ve dini değişikliklerle ilerleyen bir dönem başlamıştı. Rönesans'ta ateşli bir felsefe ve edebiyat dönemi izlemiştir. insanı temel alması
Bu dönemde "Hümanitas'ı yani bilgi ve bilgeliğin birleşimi olan insanın özünü içerdiğini düşünülen Eski Yunan ve Roma metinleri araştırıldı. Eski yazmalarını bulmak ve kopya edilirken zamanla bozulan metinleri bütünlemek işini yüklenen kişilere Hümanist adı verilir.
İtalyanca "(Yeniden Doğuş) anlamına gelmektedir. Avrupa tarihinde İtalya'nın Floransa kentinde doğan 14 yy sonu ile 15 ve 16 yy'la kadar devam eden ve en belirgin özelliği Eski Yunan (Antikite) ve Roma kültürünün canlandırılması olan o dönem insanının yaşamının her yönünü kültürünü siyasetini ve sanatlarını günlük yaşamını etkilemiş olan bir değişiklik ve yenilenme dönemidir.
Tarihçiler ve sanatçılar Eski Yunan ile Roma uygarlıkları ile Rönesans arasındaki döneme Ortaçağ derler. Ortaçağ bu iki altın dönem arasındaki karanlık dönemdir. Rönesans'ın Eski Yunan ve Roma'ya uyarlanması iyiye, güzele, doğruya ve akla nasıl ulaşabileceğini gösteren Hümanist (insalcıl) dünya görüşünün Ortaçağ sonunda öne çıkması ile başlar. Rönesans'ın ortaya çıkmasından önce Avrupa siyasi ticari ve dini değişikliklerle ilerleyen bir dönem başlamıştı. Rönesans'ta ateşli bir felsefe ve edebiyat dönemi izlemiştir. Bu dönemde "Hümanitas'ı yani bilgi ve bilgeliğin birleşimi olan insanın özünü içerdiğini düşünülen Eski Yunan ve Roma metinleri araştırıldı. Eski yazmalarını bulmak ve kopya edilirken zamanla bozulan metinleri bütünlemek işini yüklenen kişilere Hümanist adı verilir. insanı temel alması
Rönesans’ın doğuşu
İtalya'da 13. Ve 14. yy'da Toksana bölgesi çok gelişmiş bir yerdi ve burada Floransa Sienna iki önemli sanat merkezi olmuştur. İtalya 16. yy 'da Rönesans gelişimini tamamlamıştır. Rönesans Avrupa'nın her yerine aynı anda yaşanmamıştır. Hatta hiç yaşanmadığı yerler de vardır. Rönesans'ın yaşandığının kanıtı ise şunlardır.
- İki boyutlu figürlere derinlik kattılar.
- Mekanı daha gerçekçi kıldılar
- Perspektifi kullandılar.
- Sanatçının ve sanat kimliğini kazanması
- Eski Yunan ve Roma medeniyetlerine özgü bazı değerlere önem verilmesi ve o dönem sanatı öğelerinin kullanılması.
Floransa 15. yy başında sanat tarihinin gelmiş geçmiş en büyük çalkantısını yaşadı. Birkaç yıl içinde Resim, Heykel, edebiyat,Bilim ,felsefe, matematikte yepyeni biçimler ve düşünceler ortaya çıkmıştır. Toksanlı sanatçılar bilgisizlik çağı gibi görülen Orta Çağdan, antik çağ üzerine Rönesans adı verilen bir dönemi başlattılar. Ama Rönesans antik çağın devamıdır diyemeyiz. Çünkü antik çağda Resim yoktu ve basit tapınak çizgileriyle kilise inşa edilemez, bu yüzden Rönesans Eski Yunan ve Roma 'ya tam bir dönüş değil, ancak sanatçılara esin kaynağı olmuştur. Sanatçılar dünyayı daha dikkatli bir gözle izlemeye başladılar. Çizgi perspektifi,ışık incelemeleri sayesinde mekan ve hacimleri en iyi değerlendirerek daha gerçek gibi görünen imajlar yaratmanın yolunu aradılar. Eserlerinde gerçek oran bilimsel perspektif, ışık ve renk ilişkisi,din dışı konular, doğa ve insan resmi, mükemmeli arama,sanatı bilgi üzerine kurma çabalarını görürüz.
Dönemin başka bir özelliği de sanatçıların çalışmaları ile aydınların düşünceleri arasında işbirliği bulunmasıdır. mimari
RÖNESANAS RESMİ ÖZELLİKLERİ, SANATÇILARI VE SANAT ANLAYIŞI:
Kaynak : Nurhan Atasoy - Uşun Tükel
İtalyanca rinas cimento sözcüğünden kaynaklanan bu terim, dilimizde “yeniden doğuş” anlamına geliyor. Rönesans genelde, 14-16. yüzyıllarda ıtalya’da klasik modellerin etkisi ile sanat ve yazın alanındaki canlanış olarak tanımlanır. Daha 1550’de, sanat tarihçiliğinin öncüsü sayılan Giorgio Vasari (1511-1574), sanat alanındaki bu canlanışı tanımlamak için “rinascita” sözcüğünü kullanmıştır. Ama deyim bugünkü anlamda kullanımını, büyük oranda Jacob Burchardt’ın ilk kez 1860’da basılan “ıtalya’da Rönesans Kültürü” adlı yapıtına borçludur. Rönesans, Burchardt’ın da değindiği gibi, ıtalya’da yalnız sanat alanında görülmez; sosyal yaşantının bütün dallarındaki hareketliliği, canlanışı içerir.
15.yüzyıla değin Avrupa’da Ortaçağ’ın sembolik dünya görünüşü egemendi. Soyut, tartışmaya kapalı bir düşünce sistemi söz konusuydu. Bu durum, doğal olarak sanata da yansımıştı. Daha çok Kutsal Kitap’tan alınan konular, şemalara bağlı ve sembolik bir dille anlatılıyordu.
15.yüzyılın başından itibaren resimde de de bunlara benzer yeni değerler ortaya çıkmaktaydı. Daha 14. yüzyılın başında Giotto (1266/7 ya da 1276-1337) Assisi ve Padua’da yaptığı fresklerle Ortaçağ’ın yüzeysel, şematik resim anlayışını kırıyor, mekan, hacim ve anlatım konusunda yeniliklerle dolu düzenlemelere varıyordu. Padua, Arena şapeli’ndeki Ölü ısa’ya Ağıt (1304-6) adlı resimde figürler şaşılacak derecede hacim kazanıyorlar, doğa o güne kadar görülmemiş derecede gerçekçi bir anlayışla resimleniyordu. Özellikle seyirciye arkası dönük olan figürler ve ısa’ya yönelenlerin yüzlerindeki dramatik anlatım, yeni anlayışın ilk belirtileri olarak hemen göze çarpmaktadırlar.
15.yüzyılın başında kimi Ressamlar, derinliğin perspektifle verilmesi konusunda ciddi çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Paolo Uccello (1396/7-1475) ve Andrea Mantegna (1431-1506), bu sanatçılar arasında hemen akla gelenlerdir. Uccello’nun San Romano Bozgunu (1454/7 arasında üç tane: Uffizi, Londra National Gallery ve Louvre) diye bilinen resimleri, perspektif olanaklarının araştırılması konusunda çeşitli deneyler sunar. Arkaya doğru giden yollar ve mızraklar, yerdeki kırık silahlar, yatan asker, hepsi resimde uygulanan perspektif örnekleridir. Rönesans’ta yalnızca perspektif ve kompozisyon sorunlarıyla uğraşan sanatçılar yoktur. Renkçilik de önemli bir ekol oluşturmuştur. Rönesans’ın renk ustaları olarak bilinen sanatçılarsa, Venedik’teki Bellini ailesidir. Baba Jacopo ve oğulları Gentile ile Giovanni Bellini, rengin atmosferik etkilerini sergileyen yapıtlar vermişler, daha sonra en olgun anlatımını Tiziano ve Giorgione’de bulacak olan renkçi okulun kurucuları olmuşlardır. Bu arada Gentile Bellini 1479-81 arasında İstanbul’da kalmış ve Fatih Sultan Mehmed’in portresini yapmıştır.
Sanat alanındaki bu büyük gelişmenin bir başka nedeni de Sanatçı atölyelerinin ün kazanması idi. Özellikle Floransa kentindeki atölyelerde yüzlerce çırak, büyük ustaların yanında eğitim görüyor, onların ciddi ve önemli çalışmalarına katılıyor, kimi zaman da yapıtların izin verilen bölümünü tek başlarına gerçekleştiriyorlardı. Bu atölyelerden biri de ressam ve heykeltraş Verrocchio’nun atölyesi idi. Atölyesindeki çıraklardan biri, ısa’nın Vaftizi (Uffizi, Floransa) adlı resimde görev almış, olasılıkla da soldaki meleği ve manzaranın bir bölümünü boyamıştır. Bu kişi, daha sonra Rönesans’a damgasını vuracak olan sanatçılardan biridir: Leonardo da Vinci... Yalnız onun değil, sanat tarihininde en ünlü resimlerinden biri olan Son Akşam Yemeği, Milano’daki Santa Maria della Grazie Kilisesi’nin yemek salonundadır. Bir hayli yıpranmış olan bu resimde Leonardo, figürlerin yerleştirilişi, mekanın tanımlanması, perspektif gibi Rönesans’ın çok önem verdiği konularda kusursuz bir anlatıma varmıştır. ıncil’in en önemli öykülerinden biri olan Son Yemek’te, sanatçı en dramatik anı seçmiştir: ısa birkaç saniye önce “ıçinizden biri beni ele verecek” demiştir.
Rönesans resmi, Floransa ve Roma’da düzene bağlı ve form kusursuzluğuna dayalı bir anlatım yolunda gelişirken, aynı tarihlerde Venedik’te renkçi bir üslup söz konusuydu. Giorgione (yak. 1476/8-1510), özellikle Fırtına adlı resmiyle (Accademia, Venedik) Rönesans’ın kesin ve düzenli resim anlayışına belli oranda bir yumuşama getirmiş renk ve gölge-ışık yoluyla atmosferik bir manzara yaratmıştır. Onun genç yaşta ölümü üzerine bu renkçi üslup, arkadaşı Tiziano’nun (yak. 1487/90-1576) resimleriyle sürmüştür. Bir hayli uzun yaşamış olan bu sanatçının bazı çalışmaları da uzmanlarca Maniyerist üslup içinde değerlendirilir. Baküs şenlikleri konulu resminde (Prado, Madrid) Tiziano, Venedik sanatının bütün özelliklerini gözler önüne sermiştir. Birbirine kaynaşan formlar, ıiddetli hareketler, kendi içlerinden aydınlanıyormuş izlenimi veren parlak renkler, ilk bakışta göze çarpan özelliklerdir.
Rönesans’ın kurallara bağlı, simetrik resim anlayışı, 16. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren değişmeye başlar. Aynı değişimi, heykel ve mimaride de görürüz. Bu dönem sanat tarihinde önceleri başarısız kopyalar dönemi olarak adlandırılır. Ama çok geçmeden toplumsal bir takım koıulların da etkisiyle kendine özgü özellikleri olan, bilinçli bir yaratma eylemi olduğu kabul edilmiştir. Ad olarak da yine ilk kez Vasari’nin kullandığı “Maniera” sözcüğüne dayanan Maniyerizm benimsenmiştir.
İTALYA DIŞINDA RÖNESANS SANATI
15.yüzyıl Fransız sanatının en başarılı örneklerinden biri de Ölü ısa’ya Ağıt (Louvre, Paris) adlı resimdir. Sanatçısı kesin belli olmayan yapıt, o dönemin sanat merkezi Avignon’daki resim okuluna bağlanmaktadır. Bu yapıtta dönemin Resim sanatının hemen tüm özelliklerini buluruz. Arkadaki altın sarısı zemin, Gotik dönemin bir özelliği olarak yer alırken, soldaki vakıfçı figürü de ilgi çekici bir tutumu gözler önüne serer. Resimleri ısmarlayan, maddi desteği sağlayan kişiler kutsal figürlerin yanında, onlarla birlikte resimleniyordu. Bu, Flaman sanatında sıkça görülen bir tutumdur. Daha sonra da bir hayli yaygınlık kazanan bu durum, tüm Avrupa’da benimsenmişti. Öte yandan annesinin kucağında yatan ısa’nın garip bir biçimde bükülmüş gövdesi, Maria Magdelena’nın mendiliyle yüzünü silişi , Meryem ve ısa’nın yüzlerindeki dramatik etki, konunun gerektirdiği acılı havayı ifade açısından gerçekçi bir biçimde sergilemektedir.
RÖNESANS RESSAMLARI :
Andrea Mantegna, Baccio Bandinelli, El Greco, Fra Filippo Lippi,Giorgione Hieronymus Bosch, Michelangelo Buonarroti, Pieter Brueghel (baba) ,Raffaello Santi Sandro Botticelli, Domenico Veneziano
Baccio Bandinelli
Bartolommeo Bandinelli, gerçek adıyla Bartolommeo Brandini (1493 - Şubat 1560, Floransa), Rönesans döneminde yaşamış İtalyan, Maniyerist heykeltıraş ve ressam. Floransa'lı ünlü bir kuyumcunun oğlu ve ilk çıraklığını babasının kuyumcu dükkanında çizim ve boyama işlerinde çalışarak yaptı. Heykel sanatına ilgi duyan Bandinelli daha sonra ressam ve heykeltıraş Giovanni Francesco Rustici'nin yanında çalıştı. Erken dönem çalışmalarından biri dönemin ünlü ailelerinden birine mensup olan Giuliano de' Medici için yaptığı Saint Jeroma in wax adındaki tablodur.
El Greco (okunuşu: el greko, Yunan, asıl adı: Δομήνικος Θεοτοκόπουλος, Domenikos Teotokopulos) (d. 1541 - ö. 7 Nisan 1614) İspanyol Rönesansı dönemi ressam, heykeltıraş ve mimarı.
O tarihlerde Venedik idaresinde olan Girit'te doğdu. Bizans sanatı üslubunda eğitim gördü. 26 yaşında Venedik'e, 1570'te Roma'ya gitti ve rönesans üslubunda da resim eğitimi aldı. Roma'da bir atölye açtı ve maniyerizm etkisinde çalışmalar yaptı. 1577'de Toledo, İspanya'ya yerleşti. Burada en önemli eserlerini gerçekleştirdi ve 1614'te vefat etti.
El Greco'nun dramatik ve dışavurumcu üslubu çağdaşlarınca tam olarak anlaşılamadı ve ancak 20. yy'da tam olarak takdir edildi. Sanatçı, dışavurumculuğun ve kübizmin öncüsü olarak kabul edilir. Kişiliği ve eserleri Rainer Maria Rilke ve Nikos Kazancakis gibi edebiyatçılara ilham kaynağı olmuştur. El Greco genel resim akımlarından bağımsız, şahsına özgü bir sanatçı olarak yorumlansa da, resimlerindeki uzun figürler ve tuhaf renk seçimi, batı resmiyle Bizans resminin bir bileşimi olarak kabul edilir.
Pieter Brueghel ya da Brueghel (1525 - 9 Eylül 1569) peyzaj çalışmaları ve köy betimlemeleriyle ünlü Hollandalı Rönesans ressamı. 1559' dan sonra soyadındaki "h" ' yi atmış ve eserlerini Bruegel şeklinde imzalamaya başlamıştır.Breda Hollanda' da doğduğuna ilişkin kayıtlar mevcut olmasına karşın, Hollanda kenti Breda' da mı yoksa Latince' de Breda şeklinde anılan Belçika kenti Bree' de mi doğduğuna ilişkin bir çelişki vardır.
Daha sonra kızı Mayken' le evleneceği Pieter Coecke van Aelst' in çırağıydı. Fransa ve İtalya' da bulunduktan sonra 1551' de ressam loncasına "usta" olarak kabul edileceği Antwerp' e geçti. 9 Eylül 1569' da Brüksel' de öldü. Her ikisi de daha sonra ressam olan iki oğlu vardır. Ancak babaları öldüğünde çok küçük olduklarından ondan eğitim alamamışlardır. Daha sonrasında ise çocuklarını birisi görüp eğitim vermiştir. Sanatçının eserlerinde sıkça rastlanan tema savaslar, yıkımlar, perişan insanlar ve bu dönemlerdeki dayanışma çabalarıdır. "Ölümün zaferi"yle insanlığa ve olup bitene tepkisini koyarken, neredeyse hepimizin aynı çocuk oyunlarıyla büyüdüğümüzü anımsatan olgunluk dönemi resimlerinden "Çocuk oyunları" bizi ortak saflığa davet eder.
Raffaello,
(d. 6 Nisan 1483 - ö. 6 Nisan 1520) ünlü İtalyan ressam. Raffaello, Raffaello Sanzio, Raffaello Santi, Raffaello de Urbino veya Rafael Sanzio de Urbino gibi isimlerle de anılmıştır.
İtalya'nın Urbino kentinde 6 Nisan 1483'te doğdu. Raffaello, Rönesans hareketlerini, erken gelişmiş becerikli bir genç olarak görmüş, işe on altı yaşında yaptığı “Havva’nın yaratılışı” ve “Trinite” tabloları ile başlamıştır. Raffaello’in babası olan Giovanni Santi de Urbino da ressamlık yapıyordu. Babası 1494 senesinde ölünce Raffaello, kendi evinde dış etkilerden uzak bir şekilde çalışmalarını sürdürdü.
Raffaello, Floransa’ya gidince kendisini Rönesans’ın içinde buldu. Leonardo da Vinci ve Michelangelo etkisinde kalarak sanatına yenilikler kattı. Floransa’da 1508 senesine kadar yaptığı tabloları “Sistine Madonne” “La Belle Jandinière”, “Madonna of the Chair” ve “Entombmeut”tur.
Raffaello, Roma’da Papa II. Julius için çalıştı. Roma’ya geldiği zaman, Michelangelo, Julius’un yaptırdığı Sistine kilisesinin süslemesini çiziyordu. Raffaello, burada ilk olarak Papanın kütüphânesini dekore etti. Çizdiği teolojik, felsefî, lirik tablolarında sükûnet; renklerde âhenk; konularda berraklık ve bir bütün ifâde hâkimdir. Raffaello’in yaptığı işlerden biri de kumaş üzerine koyduğu süslemelerle, duvar örtüleri hazırlamasıdır. 1513-1521 seneleri arasında hazırladığı on adet büyük duvar süsleme örtüleri, Sistine kilisesinde kullanılmıştır. 1514 yılında, Papa Leo X'in emri altında da Saint Peter Bazilikasının baş mimarı olarak görev yaptı.
Raphael - Pope Leo
37.doğum gününde, 6 Nisan 1520'de, Roma'da öldü. Raffaello, Avrupa’da klâsik ressamlığın temelini atmıştır. Michelangelo’dan farklı olarak görünen her şeyi bütün zenginliğiyle tabloya aktarmış, târihî ve Hıristiyanlığa âit dînî konulara sâdık kalmış, pozlara konuşuyormuşcasına ifâde niteliği kazandırmıştır.
Michelangelo Buonarroti
(6 Mart 1475 – 18 Şubat 1564) Ünlü İtalyan rönesans dönemi ressam, heykeltıraş, mimar ve şairidir. Tam adı Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni.
Michelangelo, 6 Mart 1475'te Kıği yakınlarında Caprese’de doğar. Ailesi, o daha bir aylıkken Floransa’ya taşınır. Annesi, kendisi altı yaşındayken ölen Michelangelo, 13 yaşına geldiğinde Floransa’da Domenico Ghirlandaio’nun yanına öğrenci olarak verilir. Bertoldo di Giovanni’nin zamanında, Medici ailesine ait olan San Marko bahçesinde çalışan genç Michelangelo, bu arada Lorenzo de' Medici ile tanışır.
Michelangelo Doni Tondo - The Holy Family 1504 - 1506
Michelangelo, heykeltıraştaki rüştünü kanıtladığı ilk ve en ünlü eseri olan çocuk kral Davud’un heykelini yaptığında henüz 26 yaşındadır. Beş buçuk metrelik bir mermer kütleden çıkaracağı eser için genç dâhi, mermer bloğun yanına bir baraka inşa ederek, yardımcısız bir şekilde, çoğu zaman geceli gündüzlü çalışarak Rönesans sanatının harikalarından biri olarak kabul edilen David’i yaratır.
1505 yılında Papa II. Julius tarafından kendisine, en önemli başarılarından biri olacak Vatikan’ın yanındaki Sistine Şapeli’nin tavan resimlerinin yapılması işi verilir. 3 yıl sonra başlayacağı bu görevi sanatçı, 520 metrekarelik bir alanda yaklaşık dört yıllık bir çalışmanın ürünü olarak bitirir. Ortasının da, her biri Âdem, Havva ve Nuh Tufanıyla ilgili İncil’in Eski Ahit’inden alınma öykülerden esinlenerek yapılan resimlerin bulunduğu dokuz pano bulunan freskin yan unsurları da mitolojik figürlerle bezelidir. Özellikle “Adem'in Yaratılışı” ismindeki sahne batı resim sanatının en canlı tasvirlerinden biri kabul edilir.
DelphicSibylByMichelangelo
1519 yılında Cosimo de' Medici’nin soyunun son temsilcisi Lorenzo de' Medici’nin ölmesiyle Michelangelo, onla birlikte genç yaşta ölen Nemours Dükü Giuliano’nun mezarlarının konulduğu kiliseye iki ünlünün heykelini yapar. 1534’te Papa III. Paulus’un heykeltıraşı ve mimarı yapılan Michelangelo’ya Sistine Kilisesi’nin sunak duvarına bir ‘Kıyamet Günü’ tasviri yapmasını ister. Meryem’in Göğe Yükselişi, İsa’nın Vaftizi ve Musa’nın Hükmü’nün anlatıldığı freskler süsler bu duvarı.
Kıyamet Günü tablosuna başından beri muhalefet eden yeni Papa IV. Paulus ise, tablodaki imgelerin fazlaca müstehcen göründüğünü belirterek Michelangelo’dan tabloyu biraz daha ‘düzgün’ hale getirmesini isteyince, ustanın cevabı şu olur: “Papa’ya söyleyin, bu küçük bir mesele ve kolaylıkla uygun hale getirilebilir. Önce kendisi yaşadığımız bu dünyayı uygun ve yaşanılır bir hale getirsin, sonra da bu tablo da aynı uygunluğa girecektir.” Michelangelo’nun yaşadığı çağ, kendisiyle boy ölçüşebilecek derecede yetkin ressam ve heykeltıraşçılara da tanıktır aynı zamanda.
Bunların başında Rafael ve Leonardo Da Vinci gelir. Bu sanatçılar arasında keskin ancak hoşça bir rekabet vardır. Anlatılan bir öyküye göre, sanatçının rakiplerinden Rafael ve Bramante, işbirliği yaparak Michelangelo’ya Sistine Kilisesinin işini verdirmeye çalışırlar. Böylelikle, kendini ressamdan çok bir heykeltıraş olarak kabul eden Michelangelo, bu işi kabul etmeyerek Papanın gözünden düşecektir. Hayatının son dönemini Roma’daki Aziz Peter Kilisesi’nin mimarı olarak geçiren Michelangelo 18 Şubat 1564'te 89 yaşında ölür.
Rönesans sanatına benzersiz bir etkide bulunan Michelangelo, klasik sanat tekniklerini öğrenmesinin yanı sıra asıl olarak, insan formunu her açıdan tasvir edebilmek için kadavralar üzerinde çalışıp, Yunan ve Roma sanatından devraldığı idealleştirilmiş insan tasarımlarını ulaştığı gerçekçilik boyutunu yakalamaya çalışır. Batı resminin babası olarak bilinen Giotto’nun resmindeki doğallık ve gerçekçilik ile 15. yüzyıl başında tam olarak anlaşılabilen derinlikte perspektif olgusunu geliştirip kendi tarzına temel yapan Michelangelo onlarca heykel, freske imza atıp Roma’nın yeniden inşa ve düzenlenmesinde de önemli görevler almıştır.Onu idolü olarak seçen bir çok kişi vardır.
Fransa yakınlarında, Vinci’de dünyaya gelen ünlü sanatçıların başında gelir. Başta resim olmak üzere heykel mimarisi, mühendislik, müzisyen, doğa bilimcisi gibi birçok alanda önemli çalışmaları olmuştur. Yaşamının büyük bir kısmı 15.yy’a ait olan Leonardo’nun 16.yy’a aktarılmasının nedeni eserlerinde 15.yy ve 16.yy’ın yüksek rönesansını içeren yeni dünya görüş ve yorumundan ötürüdür. Sanatçının eserleri genellik Floransa kültür ve sanat görüşü üzerine kuruludur.
Leonardo’nun sağlam, titiz renk bilgisine rağmen resimleri büyük bir sadelik ve kompozisyon bütünlüğü ve ideal güzellik arasında bir anlatım vardır. Bunu başarmak için de loş bir ortamda çalışılması gerektiğini söylüyordu. Çünkü ışığın tüm çirkinlikleri ortaya çıkardığı karanlığı ise güzellikleri yok ettiğini düşünüyordu. Bu nedenle en ideal artan loş bir ortam diye düşünüyordu.
Leonardo’nun diğer bir özelliği ise portre arkasındaki fon çalışmalarını her zaman kendi doğal gücüyle tasarlamasıydı. Kendinden önceki dönemlerde ise portre arkasında kır, kasaba, doğada bulunan nesneler çizilmiştir.
Leonardo’nun getirdiği diğer bir yenilik ise resmin ışık unsurunun kazanmasıdır. Kendinden önceki sanatçıları resim yüzeyini her yönden gelen bir ışığa göre biçimlendirirlerdi. Oysa Leonardo, bir hareketi karşı bir hareketle dengelediği gibi ışıklı görünecek yeri gölge bir yerin yanına getirerek ışık unsurunu çok güzel eserlerine yansıtmıştır.
Leonardo Do Vinci’den günümüze pek fazla eser kalmamıştır. Bunun nedenlerine baktığımızda çok yönlü olan sanatçının eserlerinin birçoğunu tamamlayamaması yani başladığı bir resmi bitirmeden diğerine geçmesi ve resimlerinde kendi bulduğu boya malzemelerini kullanması, resimdeki boyaların zaman içinde dökülmesine neden olmuştur. Günümüze ulaşan eserlere baktığımızda:
Mona Lisa Floransa’lı Francesco del Giocendo’nun karısıdır. Leonardo bu eserinde yaklaşık dört yıl çalışmasına rağmen eserin son şeklini veremediğini belirtmiştir. Leonardo bu eserini çalışırken atölyesinde devamlı müzik dinler ve modeline şiir okuyup şarkı söylendi. Böylece modelin yüzündeki ayı ifadeyi sürdürmeye çalışırdı. Portrede modelin gözler ve dudaklardaki tebessümü ilgi uyandırmaktadır. Mona Lisa eserde süssüz bir elbise giymiş, arkasında bir kayalık arazi görünüyor. Mona Lisa’daki tebessüm, Evliya Anna’nın dudaklarında hatta kayalıklarda Meryem adlı eserinde de bu tebessüm görülür. Bu da Leonardo’nun kendine özgü bir tebessüm mü yarattığı sorularını akla getirir
1495 yılında Milano’da Sto.Mario delle Grazje kilisesine yaptığı bu eser klasiğin en önemli eseri olarak kabul edilmiştir. Yatay bir pano olarak düzenlenen eserde, İsa tablonun tam merkezine ve kaçış noktasının bulunduğu yere oturtulmuş ve iki tarafına da havarileri altışar altışar iki grup halinde yerleştirilmişlerdir. Konu ise İsa’nın “içinizden biri bana ihanet edecek” sözüne dayanmaktadır. O döneme kadar böylesine dramatik bir konu hiçbir eserde yer almamıştır. Leonardo’nun bu eseri fresko duvar suluboyası olarak değil kuru sıva üzerine yağlı tempero olarak boyandığından kısa zamanda bozulmuştur.
Meryem Ana Çocuk İsa ve Azize Anna eserinde Leonardo resim sanatına bir yenilik daha katmıştır. Burada Meryem, annesi Anna’nın kucağında oturur şeklinde göstermiştir. Anna dik oturmaktadır. Meryem ise kollarının altında tuttuğu İsa’ya doğru sağ tarafa eğilmiştir. Bu harekete rağmen üç figürde piramidal bir kompozisyon şeklinde meydana gelmiştir. Bu da klasik üslubun uygulandığını ve denge için sanatçının figürleri topladığını gösteriyor Leonardo’nun kendi kaleminden çıkan portresinde o tarihte altmış yaşında olan Leonardo’nun kaygılı yüzünü yansıtır
“Feronjeli Kadın” hüzünlü bakışıyla bu güzel portre Leonardo’nun şaheserlerinden sayılır
Kayıklı Meryem Ana , Münecimlerin Tapınması, Ledo ve kuğu gibi eserlerinin yanında anatomi çalışmalarında vardır
Bunların başında Rafael ve Leonardo Da Vinci gelir. Bu sanatçılar arasında keskin ancak hoşça bir rekabet vardır. Anlatılan bir öyküye göre, sanatçının rakiplerinden Rafael ve Bramante, işbirliği