Bir er vardı Oğuz’da atılgan, deli dolu,
Deli Dumrul derlerdi Duha Koca’nın oğlu.
Azrail’i bilmezdi, habersiz emrihaktan…
Sakınmazdı gözünü hiçbir zaman budaktan.
‘’Benden daha delisi, cilasunu yok’’ derdi,
Namını Rum’a, Şam’a ulaştırmak isterdi.
Ününü yaymak için düşmanına, dostuna,
Bir köprü yaptırmıştı kuru çayın üstüne.
Otuz üç akçe idi köprü geçme bedeli,
Dedi ki: ‘’Geçmeyenler kırk akçe ödemeli.’’
Her yolcudan otuz üç akçe aldı geçtikçe,
Geçmeyenlerden ise döve döve kırk akçe...
Köprünün yamacına bir oba konmuş idi,
Hasta oldu burada obanın bir yiğidi.
Hak Teâlâ emriyle vefat etti o yiğit,
Ardından ağlayanlar, feryat figan ve ağıt…
Deli Dumrul obada ağlayanları gördü,
Çok sinirlendi buna, ne olduğunu sordu.
‘’Al kanatlı Azrail
çıkıp geldi’’ dediler,
‘’Yahşi yiğidimizin canın aldı’’ dediler.
Deli Dumrul: ‘’Azrail kim oluyormuş?‘’ dedi,
‘’Gelsin karşıma çıksın, kurtarayım yiğidi.’’
Hoş gelmedi Tanrıya bu sözleri Dumrul’un,
Azrail’e dedi ki: ‘’Karşısına çık şunun.’’
‘’Benzi sararsın solsun, madem habersiz benden,
Çekip de çıkarıp al canını bedeninden.’’
Kırk yiğitle beraber Dumrul yiyip içerken,
Azrail çıkageldi, görmediler geçerken.
Ne kapıcı, ne çavuş göremedi hiçbiri,
Dumrul’un gözü görmez, tutmaz oldu elleri.
Deli Dumrul dedi ki: ‘’Sen kimsin bre koca?
Kendini anlat bize, tanıyalım iyice.’’
Cevap verdi Azrail: ’‘Canlarını çok aldım,
Yaşlıların, gençlerin; Azrail benim adım.’’
Bu sözleri duyunca Deli Dumrul sevindi,
‘’Seni gökte ararken yanımda buldum.’’ dedi.
‘’Kılıcımı çekip de ben seni öldüreyim,
O genç yahşi yiğidin canını kurtarayım.’’
Hemen kapıcılara: ‘’Kapat kapıyı’’ dedi,
Sıyırıp kılıcını ona vurmak istedi.
Azrail dışarıya uçtu güvercin olup,
Deli Dumrul sevindi elin eline vurup.
Dedi ki: ’’Bu Azrail nasıl da korktu benden,
Bırakır mıyım kaçsın gideceğim peşinden.’’
Doğanını eline alıp bindi atına,
Dörtnala Azrail’in düştü hemen ardına.
Azrail’dir sanarak güvercinler avladı,
Fakat yanıldığını çok geçmeden anladı.
Eve geri dönerken Deli Dumrul’un atı,
Görünce huysuzlandı karşıda bir karartı.
Azrail karşısına çıkınca birdenbire,
Ürken atı Dumrul’u götürdü vurdu yere.
Dumrul’un ak göğsüne Azrail basıp kondu,
Çaresiz kaldı Dumrul öleceğini sandı.
Dumrul aman diledi, dedi: ’’Böyle bilmezdim.
Sarhoş olmasa idim o sözü söylemezdim.’’
‘’Gençliğime doymadım, böyle insafsız olma,
Medet Azrail medet, tatlı canımı alma.’’
Azrail de dedi ki: ‘’Ben bir emir kuluyum,
Allah emretmeseydi niçin canın alayım.’’
‘’Yüce Allah’a yalvar veren de o alan da,
Belki sana acır da kurtulursun sonunda.’’
Dumrul Hakk’a yalvardı affedilmesi için,
Dedi ki: ‘’Görklü Tanrı yücelerden yücesin.’’
‘’Nice cahiller gibi seni gökte aradım,
Müminler gönlündesin şimdi bunu anladım.’’
‘’Hayata doyamadan eşim dostumu yakma,
Veya sen al canımı Azrail’e bırakma.’’
Yüce Allah sevindi Dumrul’un sözlerine,
Dedi ki: ’’Bir can bulsun kendi canı yerine.’’
Azrail de Dumrul’a bu kararı bildirdi,
‘’Canın yerine can bul, kurtulacaksın. ’’dedi.
Sürdü atını Dumrul babasının yanına,
Başına gelenleri bir bir anlattı ona.
Dedi ki: ‘’Canım baba senden can diliyorum,
Verir misin oğluna yoksa ben ölüyorum.’’
Babası söyledi ki: ‘’Malım mülküm her şeyim,
Feda olsun yoluna, ben hepsini vereyim.’’
‘’Dünya şirin can aziz, benden canım isteme,
Anan seni çok sever, bir de ona gitsene.’’
Olanları anlattı anasına da Dumrul,
Anası da dedi ki: ‘’Beni dinle ey oğul’’
‘’Eğer tutsak olsaydın kara dinli kâfirde,
Seni kurtarırdım ben altın akçe verir de.’’
‘’Yaman yere varmışsın oraya varamam ki,
Dünya şirin can aziz, canımı veremem ki.’’
Anası da vermedi oğlu için canını,
Dumrul izin istedi görmeye cananını.
‘’Yad kızı helalim var ve iki oğlancığım,
Önce vedalaşayım sonra senindir canım.’’
Deyip de hasretinin Dumrul yanına gitti,
Başına gelenleri ona bir bir anlattı.
Ve dedi ki: ‘’Oğlanlar aman öksüz kalmasın,
Gönlün kimi severse sen de ona varasın.’’
Hanımı dedi: ‘’Nefes tüketme sen boş yere,
Ala yılanlar soksun varırsam başka ere.’’
‘’Canım kurbandır sana, Tanrı şahidim olsun,
Ben vereyim o canı, Azrail bana gelsin.’’
Eri için canını vermeye razı oldu,
Azrail de hanımın canın almaya geldi.
Dumrul yine yalvardı, dedi: ‘’Yüce Allah’ım,
‘’Ulu yollar üstüne imaretler yapayım,’’
‘’Aç görsem doyurayım, çıplağı giydireyim,
Hanımım olmayınca ben dünyayı neyleyim.’’
‘’Ya affet yüce Tanrım, biliriz keremin bol,
Alırsan ikimizin canını beraber al.’’
Yüce Hakk’a Dumrul’un bu sözleri hoş geldi,
Ona ve hanımına yüz kırk yıl ömür verdi.
Azrail de bıraktı Dumrul’la hanımını,
Gidip aldı ana ve babasının canını.
Dede Korkut dedi ki: ‘’Bu boy Dumrul’un olsun.
Alp ozanlar söylesin, dinleyen ibret alsın.’’
‘’Onlar da geldi geçti, ecel alır yer gizler,
Dünya kimseye kalmaz, faniyiz bizler, sizler.’’
‘’Gölgeli kaba ağaç çoğalsın kesilmesin,
Coşkun akan ırmağın suları eksilmesin.’’
‘’Karşıki kara dağlar berk dursun yıkılmasın,
Uğursuza namerde kimse muhtaç olmasın.’’
''Ak sakallı babamız, ak pürçekli anamız…
Yerleri cennet olsun, kabul olsun duamız.’’