Selçuklu Sanatı, Umay İnancı ile bağlantılı HÜMA KUŞU 12-13.yy.
Hüma ( Şiir Dünyamızda Humâ Kuşu- Hümây)
Osmanlıca yazılışı hüma : هما
Köken olarak Farsçadan dilimize girmiştir. Hümâ kelimesi Farsçada devlet kuşu, saadet, kut veya mutluluk anlamlarındadır. Arapçası "Bulah" olan kelime Türk lehçelerinde Kumay, Umay, Hümâ Hümây, Anadolu Türkçesinde ise Hüma ya da Hümâ şeklinde söylenmiştir.( BKZ Hümâ vü Hümâyûn’dan) Orhun Yazıtları’nda umay olarak geçen sözcüğün Farsça’ya hümâ olarak geçmiş olması mümkün görülebilir.
Hümâ-yi ikbâl : (devlet kuşu) : yüksek talih, iyi uğur.
Hümâ-yi lâ-mekân : (mekansız huma) Allah
hümâ-yı beyzâ-i din (Hz. Peygamber)
hümâ-pervâz (yüksekten konuşan),
hümâpâye (yüksek dereceli)
Hüma eski Türk inançlarında da çok değerli kabul edilen bir kuştur. Hüma, Tanrı Umay'a benzediği düşünülen, Çepni boyunun sembolü[1] ve ongunu kabul edilen bir kuştur. Bu kuş Uygur Türkleri tarafından insan yüzlü bir kadın bir tanrıça gibi tasavvur edilmiş, Uygurlar Umay'ı insan yüzlü vazo, duvar resmi, kabartma ve minyatürlerle tasvir etmişlerdir. ( BKZ UYGUR VE SELÇUKLU MİNYATÜRLERİ İLE MİNYATÜRCÜLERİ ) Türkler tarafında Tülü Kuşu, Tüylü kuş olarak da bilinen Humâ veya Umay'ı Selçuklu çinilerinin üzerinde de görebilmek mümkündür. ( BKZ Selçuklularda Çinicilik ve Mimari Eserlerindeki Çini Süslemeleri -Türk Çini Sanatı Selcuklu ve Osmanlı Çiniciliği )Hüma, Türk inançlarında hayat ağacı ve hayat suyu yanında üçüncü önemli motiftir. Türk inançlarında yedi kat göğün üzerinde, felekler ve burçlar arasında dolaşıp Allah’a ulaştığına inanılır:
Ne erenler gelip geçti
Bular yurdu kaldı göçtü
Pervâz urup Hakk’a uçtu
Hümâ kuşudur kaz değil Yunus Emre
Eskilerin deyimi ile “Tayru’d devle” devlet kuşu ile talih kuşu Cennet kuşu olarak tasavvur edilmiş olan bu kuşun Kaf dağında, Okyanus Çin’de,[2] sürekli karlarla örtülü bir ülkede, Çin Cezayir’inden[3], Hint Okyanusu adalarında, Kaf Dağında, Hindistan'da, Deşt-i Kıpçak'ta, Bahr-ı Muhitde veya Hıta-Hoten[4] bölgesinde yaşadığına inanılmıştır. Mitolojilere göre daha ziyade kemikle beslenen , diğer kuşlara zarar vermeyen, yuvasını göktte yapan, yavruların gökte büyüten , yavrularını kanatları arasında gezdiren , ayakları olmayan, bir kuş olarak tarif edilir.
Aslında tasavvur edildiği şekli, mitolojik özellikleri işlevleri vb açılarından da farklı özelliklere sahip olduğu düşünülmesine rağmen zaman zaman diğer efsanevi kuşlar olan Anka, Simurg, Garuda, Kaknus ve Phoenix ile de karıştırılmıştır.Ön Asya masallarında Zümrüd-ü Anka ile Hüma kuşu birbirine karıştırılmıştır.
Huma, en çok Anka ile karıştırılır. Halbuki Hüma bir ‘cennet kuşu’dur ve "Kaf veya Elburz dağlarında değil de; cennette oturan bu kuş, zaman zaman uçarak, yedi kat göğün üzerindeki felekler ve burçlar arasında dolaşan ve hatta Tanrı’ya kadar gidip gelen bir kuştur (Altınkaynak, 2006, www.hbektas.gazi.edu.tr). "
Fakat efsanevi bir kuş olduğu için Hüma kuşunun nasıl bir kuş olduğuna dair yapılan betimlemeler de pek bir birini tutmaz. A. Talat Onay’ın eski devre ait kaynakları referans alarak gösterdiği tasvire göre “ doğan cüssesinde bir miktar tûlani, açık mavi renkli, kuyruğu münakkaş cigalı, mesut ve sakin tabiatlı bir kuş”[5] şeklindedir. İskender Pala ise : “ Serçeden biraz büyük, yeşil kanatlı, sarı gagalı, boz saksağanı andıran” [6] bir kuş şeklinde tasvir etmiştir.
Hüma, kimin başına konarsa veya gölgesi kimin başına düşerse o kişinin padişah olmasını sağlayan bir devlet kuşu olarak bilinmiştir. Bu kuşun ayaksız olduğu ve dirisinin ele geçmediği, havada yumurtlayıp yavrusunu havada çıkaran ve büyüten ayaklan olmayan, diğer kuşları incitmeyen yavrularını kanatları altında koruyan bir kuş olduğu düşünülür. Eski edebiyatta dile gelen anlatılara göre “ Bir hükümdar ölünce halkın bir meydanda toplandığı Hümâ kuşunun başına konduğu kişinin hükümdar” seçildiğine dair bir inanışın olduğu anlaşılmaktadır.
Perçemin zülfün Hümâ-veş saye saldı üstüme
Pâdişâh-ı 'âlem oldum çün gedâ oldum sana Muhibbi
"Saçının perçemi Hümâ kuşu gibi üstüme gölge saldı. Sana kul olduğum için âlemin padişahı oldum"
Huma, eski edebiyatta refâh, kudret, yüksek mevki veya makam elde etmek ve mutluluğa ermek ve baht açıklığının sembolü olmuştur. Piyango kurumlarının logoları ve sembollerinde görülen “ talih kuşları” esasında Hüma tasavvurunu günümüzde de yaşatmaya devam eden düşüncenin devamıdır.
Sâye-i zülfün Hümâsm salma ağyar üstüne
Bir siyeh-rûdur anun bahtın hümâyûn eyleme Ahmet Paşa
Huma kuşunun başa konması deyimi buradan gelmektedir. Halen de başına kuş pisliği düşen kişinin bahtının açılacağına, başına iyi işlerin geçeğine yormak bu inanışların günümüzde de devam etmektedir.
Tezerv-i hoş-hırâmım sînem olsun cilvegâhın gel
Hümâveş saye salsın başıma zülf-i siyahın gel Nedim
"Hoş salınan sülünüm! Cilve edeceğin yer sinem olsun, gel. Siyah zülfün Hümâ gibi başıma gölge salsın, gel"
Huma’nın yalnızca yırtıcı kuşları yediği, kemikle beslendiği, diğer zararsız kuşları veya hayvanları incitmediği düşünülmüştür. Hüma’nın kimi zaman yere indiği kimi zaman gökte kaldığı, ayakları olmadığı için kemikleri bile havada yediği, kimi zaman kemiklerin dumanı ile de kanaat ettiği, gagasında kemikleri tiftik tiftik eden bir özelliğinin olduğu, dirisinin ele geçirilemediği bu kuşun ölüsünün Sahra-yı Hıta, deşti-i Kıpçak veya Hindistan’da bulunabileceğine inanılmıştır. Huma’yı bilerek öldürenin ise başına felaket geleceği öldüren kişinin kırk gün içinde öleceğine de inanılmıştır.
Cife-i dünyaya çok meyletmedim kerkes gibi
Bir hüma tâbım gıda bestir bana bir üstühân Fuzuli
Bu beyitte kendini Hüma’ya benzeten Fuzuli sadece kemik ile beslenmeyle yetindiğini ifade ederek Hüma’nın kemikle beslendiğine işaret etmiştir.
Sayd ederken hümâ-yı irfânı
Uçdu ol şâhbâz-ı sultânî Aziz Mahmud Hüdayi
Hümâ, divân şiirindeki sevgiliyi andıran bir kuştur. Kimi zaman sevgili bir Huma’dır. Sevgili de âşığına iltifat ederse o, devlete ermiş olur. Hüma, eski edebiyatta ve birçok mesnevide Hüma, ikbal ve talihi temsil eden bir kadın olarak da düşünülmüş, İran ve Türk edebiyatlarında çok sayıda Hümâ vü Hümâyun mesnevileri yazılmıştır. ( bkz Alaeddin Ali Çelebi'nin Minyatürlü Humayunname Nüshaları- Kahramanı Huma Olan Mesneviler.) Abdi’nin Niyâz-nâme-i Sa’d ü Hümâ’sı, Cemali Bayezıd’ın Huma u Humayun Mesnevisi, Muhammed ve Işkname- Ferruh ile Hümâ- Mesnevisi ( 15. Yy ) , Alaeddin Ali Çelebi'nin Humayunname , Edhem ü Hüma, adlı eserleri bunlardan bazılarıdır.
"Hümâ-yı beyzâ-yı dîn" tamlaması Peygamberimiz için kullanılan bir deyimdir.
Huma şiir dünyamızda çok yüksekten uçması nedeni erişilemezliği, ulaşılması zor hedefleri, idealleri ; mutluluk, şans, baht açıklığını sembolize eden bir unsur olarak kullanılmıştır. Dvan şairleri medhiyelerinde padişah, vezir veya diğer büyükleri överllerken veya kasidelerin fahriye bölümlerinde kendilerini methederlerken Huma benzetmelerine ve Huma ile ilgili tasavvurlara sık sık başvurmuşlar, övülen kişileri, sevgiliyi ve kendilerini Hümâ'ya benzetmişlerdir.
Zülf-i siyahı sâye-i perr-i Hümâ imiş
İklîm-i hüsne anun içün pâdişâ imiş Bakî
"Siyah zülfü Hümâ kanadının gölgesiymiş. Güzellik ülkesine onun için padişahmış"Nice Tayyar o sebuk-pay-ı cihaıı-peyma kim
Ana, hem-per olamaz hic ne Anka ne Huma Nefî
Der-i devlet-meabı hırmeıı-i kısmet iken halka
Nicin bilmem huma eyler tenezzul iistuhan uzre Ziya Paşa
Ol şeh-i husnun gozu uzre bakanlar kaşına
Saye-i perr-i Huma duşmuş sanırlar başına Bakî
Tasavvufi şiirinde Huma, dünya malına tamahın sembolü olarak da görülmüştür. O nedenle Hüma’nım sağlayacağı dünya nimetleri de reddedilir.
Biz ki ceyb-i hırkaya çektik seri şimden geri
Başına çalsın felek zıll-i Hüma’yı himmetin Mantıkî [7]
Humâ-yı himmetim bâd-ı hevâya minnetim yoktur
Kanâat köşesinde rüzgara minnetim yoktur. Zekai Dede
N’ola oldı ise ‘Avnî cihân sultânları hânı
Ki düşdi üstine sâye señüñ destüñ hümâsından Avni Fatih Sultan Mehmetı
( BKZ https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/Siirler/Detay/ireli-c-n-kulagina-senu-isku-nid-sindan-45940.aspx)
Huma benzer özellikleri ile halk ve ozan şiirimizde de karşımıza sık sık çıkar.
Huma kuşu yükseklerden seslenir
(oğul) Yar koynunda bir çift suna beslenir beslenir Erzurum Türküsü
Huma kuşu yere düştü ölmedi
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı Erzincan Türküsü
Göğde uçan huma kuşu
Ne bilir dalın kıymatın
Kargayı dala kondurmam
Ne bilir elin kıymatın DELİ BORAN
KAYNAKÇA
- [1] H. DilekBATÎSLAM, Divan Şiirinin Mitolojik Kuşları: HÜMÂ, ANKA VE SİMURG, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi l, İstanbul 2002, 185-208.,s.187- 199
- [2] İskender Pala Ansiklopedik Divan Şiir Sözlüğü, s. 228
- [3] Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, (Haz. Cemal Kurnaz), TDV. Yay., Ankara 1992;
- [4] H. DilekBATÎSLAM, Divan Şiirinin Mitolojik Kuşları: HÜMÂ, ANKA VE SİMURG, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi l, İstanbul 2002, 185-208.,s.187- 199
- [5] Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, (Haz. Cemal Kurnaz), TDV. Yay., Ankara 1992;
- [6] İskender Pala Ansiklopedik Divan Şiir Sözlüğü, s. 228
- [7] Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, (Haz. Cemal Kurnaz), TDV. Yay., Ankara 1992;