Bir imgenin sağaltımıdır belki de
içinde dönendiğim rahmi mi yoksa rüyaların, düş geçidinden geçiş hakkı
tanınmayan bir kumanya ve işte patavatsızlığın izleğinde sürüyorum gönül
tarlamı ve sürünüyor yalnızlığım bir şiirin kollarına serildiğim her düşü de mutluluk
bellediğim beşeri bir zaaf iken irkildiğim kadar üstüne gitmekten haz duyduğum.
Misafiri olduğum yorgunluk ve
katları.
Düşeş atıp da şeşi beş gözlerimle
irkildiğim bir hümayun adeta içinde dönendiğim Kâbe elbet içimde yaşayan her
yürek iken gözümü sakındığım yeter ki yıkılmasın Kâbe’nin duvarları.
Azat edilmeyi bekleyen bir koşu
içimin adımlarında adımı sayıklayan bir vaveyla ve hizaya gelmez iken insanlık
neyin nesidir bu afra tafra?
Az kaldı.
Çok zaman geçti.
Küstüm belki de ama bilemediler ama
biledim ben yüreğimi söğüt dallarında s/alındığımı da görmedi kimseler
yetemedim kimseye elbet saf tuttuğum kimsesizliğimle ihya ettim acılarımı çünkü
canım daha da çok acımalıydı.
Hey, sen, hangi uyrukta saklısın?
Ve sen, yanık sesli bayım söyle nedir
son buyruğun?
Azıcık açılın da geçeyim aranızdan:
mademki bir ömür bilemediniz nerede durmanız gerektiğini ve işte Tanrı
buyuruyor şimdi: kolaysa tanımayın da hani o sosyal mesafeyi.
Fermanımı baştan yazıyorum.
Yetmedi şiirlerden taşıp bentler
aşıyorum.
Sevmekten de yüreğim aşınmıyor hani:
gerçi yalan söyleyen dilleriniz çoktan aşındı ama…
Sükûnet diliyordum bir zamanlar ve
rüyalarımı başucuma astım.
Yalanım yok, bayım: acı çekmekte
ısrarcıyım ve bu yüzden istediğin kadar görmezden gel beni.
Titrim aşk.
Tinim maneviyat.
Tiratlarınsa havada uçuştuğu kayıp
başlıklı bir kazanım.
Körü körüne sevdim madem gözümden
nasıl olur da sakınmam seni?
Kör düğüm olsa duygularım kime ne
madem?
Ve işte baştan yazıyorum masalımı ben
ki; düş perimle iştigal sen ki çatık kaşlarınla yarattığın tüm dağlara çaktığın
selamı elbet sahiplendi Tanrı.
Sözcüklerim tek lüksüm ve kayıbım
aslında garbım ve yalnızlığıma kibrit suyu döken bir imge olsa olsa ve ederi
yok saflığımın ve işte yorgan döşek şiirler yürekten sızan sızılar aslında ölü
şairler benim tek yoldaşım hem yaşayanlardan mı gördüm ben sevgiyi üstelik
katıksız sevip de asılı kaldığım göğe bir kurşun da onlar sıktılar.
Sancılı bir eflatun çığırıyor adımı
bense pembeyim.
Yanlış bir renkte asılı ruhum oysaki
ben doğuştan beyazım.
Sezilerimde saklı ne ise ister
rehavet ister rivayet aşkı da boca eden değil miydi Âdem’den beri?
Ölüm öncesi bir düş gördüm yetmedi.
Ömrü düşlere böldüm elbet taştı kova
kova.
Yangınla yâd ettim yüreğimi ve
yaranamadım yâre.
Kaybolan umuttu kaybeden Tanrı
değildi elbet gel gör ki kayda değer bir insanlık da yoğdu başımıza taş
yağdığından beri.
Gitmesi gereken ben değilim de:
üstelik yolcu etmedim mi ben bunca beni dünde saklı gizemi de pay etmedim mi
ser verip sırlarımla yatıya kaldığım her sızıda pabuç mu bıraktım sanırsın
iblise ve zalime ve işte düş yakamda çizik plaklar çalıyorum ve işte
gerçeklerin yakasına çiviler çakıyorum mademki sevilmedim yeniden sevmeliyim
nasıl ki çivi çiviyi söker, mabedimde sökün eden her yabancıyı da elbet kapı
dışarı ettim gücüm yettiğince.
Sönecekse bu ateş yetmez de yandığım.
Solacaksa içimdeki çiçek daha çok
açmalıyım şiir şiir ve şiir gözlerinde gecenin yorgun ıslıklar çalmalıyım elbet
dünden kalan bir yenilgi de değil benimki bilakis sere serpe uzandığım tarihin
tekerrür ettiği bir yalnızlıkla ve acılarla ihya olduğum tek gerçek ve siz ve
sizler…
Daha da çok yakabilirsiniz canımı
yoksa nasıl doğar bu şiirler ve yazgımda saklı bir perçemi savururken nazına
niyazına yenik düştüğüm aşkın da peçesini açabilirsiniz ne de olsa
dokunulmazlığı var duygularımın ve kalemin.