CAÑIL MIRZA DESTANI ve ÖZETİ ( Kırgız Destanı ) Dr. Doğan Kaya

 
CAÑIL MIRZA DESTANI  ve  ÖZETİ ( Kırgız Destanı )  Dr. Doğan Kaya
Dr. Doğan Kaya
 
Kahramanı kadın olan Kırgız destanıdır. İsmine “Mırza” unvanı eklenerek yüceltilmiştir. Kırgız Milli İlimler Akademisi’nin Manastanuu merkezinin el yazmaları bölümünde Canıl Mırza destanının dört eşmetni bulunmaktadır. Bunlar; Togolok Moldo, Abdulkalık Çorobayev, Ibrayim Abdrahmanov ve Moldobasan Müsülmankulov’a ait eşmetinlerdir. 1954’te Togolok Moldo’nun, 1957 ve 1966 Abdulkalık Çorobayev’in, 1960’ta Ibray Abdrahmanov’un eşmetinleri yayınlanmıştır Moldobasan Musulmankulov’un eşmetni ise 1983’te basılmıştır.
Bilinen dört eşmetin de muhteva bakımından birbirine benzemektedir, fakat her bir eşmetnin kendine has özellikleri ve farklılıkları vardır. Müsülmankulov’un varyantı diğer eşmetinlere oranla farklı olarak destanın eski şekillerini daha çok korumuştur. I. Abdırahmanov, Togolok Moldo’nun varyantından faydalanarak onu halktan duyduğu eşmetin ile mukayese ederek kendi eşmetnini ortaya koymuştur. Togolok Moldo’nuneşmetni Cañıl’ın tutsaklıktan kaçmasıyla sona erer. I. Abdırahmanov’un eşmetninde ise, Cañıl’ın tutsaktan kurtuluşundan sonraki ömrü de beyan edilmektedir. Yazar, Cañıl’ı tarihi insan olarak göstermeye çalışır.
Togolok Moldo’nun varyantı ise derli toplu olması itibarıyla farklılık arz eder. A. Çorobayev’de, Kırgız kabilelerinin ilişkilerini geniş bir şekilde ele alınarak geniş bir bilgi vermektedir. Ondan sonra, Cañıl’ın tutsaklıktan kaçması Kalmakları öldürmesi ve Cañıl’ın evine dönmesi olayları da daha güzel tasvir edilmiştir.
Cañıl Mırza destanının, Kırgızların Kalmaklar’ın idaresin kaldığı zamanlara(XVII-XVIII. yüzyıl) ait olduğu tahmin edilmektedir. Cañıl Mırza destanının baş kahramanı Cañıl, Noygutlar boyundandır ve düşmanlarından olan Kalmaklara karşı mücadele eder. Destan, sonraki yüzyıllarda gittikçe büyüyerek ve gelişerek bugünlere kadar gelmiştir. Destana göre Noygut soyu Hoten ülkesindeki Lob deryasının kıyısında yaşamaktadır. Tarihçilerle etnografların belirttiklerine göre de Naygutlar Altay’dan Doğu Türkistan’a oradan Fergana’ya gelmişlerdir.
Bazıları ise Cañıl’ın şöhretine imrenirler. Katagan hükümdarı Tursun ünlü Kırgız beyleri Üçükö, Tülkü, Kudayar, Cañıl Mırza’yı almaya gelirler. Fakat, Cañıl Mırza’nın elinden ölümü bulurlar. Cañıl’ın kahramanlığına cesurluğuna imrenen bazı düşmanlar onun peşi sıra giderek sonunda da onu esir alırlar. Fakat Cañıl güçlü bir insan olduğu için tutsak kaldığında da kendi kuvvetinden düşmez. Kahraman kız için esir düşmek ölümle eş değerdedir. Bundan dolayı, halk göç ettiği zaman Cañıl Mırza halkına kaçar. Cañıl Mırza, her şeyden evvel kendi bağımsızlığına, hürriyetine düşkündür ki, hiç kimseye boyun eğmek ve ona bağlı kalmak istemez.
Togolok Moldo’nun belirttiğine göre Cañıl XVI. yüzyılda yaşamıştır. I. Abdırahmanov ise onun XVII. yüzyılda yaşayan tarihî bir insan olduğunu belirtmektedir. Togolok Moldo’nun Cañıl’ın yaşadığı devirdeki Kara Bagış kabilesinden Kalmatay kahraman küçük kardeşi Tölök, Şırdakbek Han, Üçökö, Tülkü, Karateyit kabilesinden Teyiş Han, oğulları Akkoşkor, Kankıl, Kazak Hanı Tööke, Kaşgar’ın hanı Tursun, Ülbürçök ve Burguy’un da yaşadığını söylemektedir.
1924’te Kasım Tınıstanov Cañıl Mırza adlı poemasını Moskova’da Sovyetler Birliği’nin Merkezî Matbaası’nda Kasım Şiirleri’nin Külliyatı adlı kitabını bastırmıştır. Şair, halk varyantındaki önemli motifi korumakla birlikte (Kahramanlık, vatanını sevmek, halkını korumak) kahraman kızın Tülkü’ye karşı duyulan sevgisini, kaygısını, pişmanlığını trajik olarak ele almıştır.
Bu Cañıl Mırza destanının motifine yazılmış K. Malikov’un ve A. Kuttubayev’in Cañıl adlı dramı (1946) Kırgız drama tiyatrosunda sahnelenmiştir. A. Çorobaev’in eşmetninda da Cañıl’ın çocuğunu öldüremeyip kendisiyle birlikte götürmesi Cañıl’ın kahramanlığıyla annelik duygusunu ön plana çıkarması bakımından önemlidir.
Destanın kısaca özeti şöyledir:
Eski zamanlarda Sarseyit adlı bir bey ve onunda Tülkü ile Üçükö adlarında iki zalim oğlu vardır.
Bir gün Sarseyit, Sarbagış uruğuna saldırır ve oradan ganimetlerle gelir. Ganimetler içinde bir de güzel kız vardır. Tülkü, hemen ona sahip çıkar ve onunla evlenir. Ondan bir oğlu olur. Çocuğun adını Tınay korlar. Birgün yaylaya çıkarken gelin ile kaynanası birbirlerine ileri geri laf söylerler. Kaynanası oğlu Tülkü’ye, derhal bu kadını bırakıp başka biriyle evlenmesini söyler. Tülkü annesini kırmaz ve karısını kovalar çocuğu Tınay’ı da ona vermez. Kadın oğlu Tülkü’ye Noygut aşiretinden olan Cañıl ile evlenmesini, şayet dediğini yapmazsa sütünü helal etmeyeceğini söyler.
Tülkü annesinin sözünü yerine getirmek için kardeşi Üçükö ve arkadaşları ile yola çıkar. Noygutlara yakın bir yere yerleşir ve aradan çok geçmeden onlara saldırıp yılkılarını alır. O sırada Cañıl evinde yoktur ve başka bir yerde eğlenmektedir. Döndüğünde bu kötü haberi duyar. Hemen Karadolu atına binerek düşmanın ardından yetişir. Tülkü’nün geride bekçi olarak bıraktığı adamlarından Atakozu, Çabak, Ülbürçök, Burguy’u öldürür. Tülkü’nün Akkoçkor’un ve Üçükö’nün konakladığı yere varır. Onları ganimet olarak aldığı yılkı atlarını kesip yerken ve eğlenirken görür. Yayı ile Tülkü ve Üçükö’yü öldürür. Akkoçkor kaçıp kurtulur.
Cañıl’ın şöhretini duyan Kalmuk hanı Erdene Han, Cañıl ile evlenmek ister. Cañıl’a haber gönderir ve kendisiyle evlenmeyi kabul etmezse halkını yok edeceğini bildirir. Cañıl, çaresiz kabul eder ve babasına çok mal vermesini, kırk gün düğün yapmasını söyler. Erdene Han, Cañıl’ın şartlarını kabul eder. Düğün hazırlıklarına başlanır.
Bu sırada Akkoçkor, Cañıl’dan öç almak için asker toplamaktadır. Çınasıl adlı birisini Cañıl’ın düğününe gönderir. Düğünün yapıldığı yere giden Çınasıl, ziyafete katılır, oyunlar oynar. Geceleyin oynanan bu oyunda herkes birer taneden şarkı söyler ve birbirlerine tokmakla vururlar. Çınasıl da fırsatını bulup Cañıl’a tokmakla vurur ve Cañıl’ın elindeki yüzüğü alır. Bunu gören herkes şaşırır ve Erdene Han hışmından korkarlar. Nitekim Erdene Han bunu yapmaya cesaret eden Çınasıl’ı öldüreceğini söyler. Cañıl araya girerek, bunun sadece gelenekten gelen bir oyun olduğunu dur, kızmaması gerektiğini ve onun kendisine eş olamayacağını söyleyerek Erdene Han’ı sakinleştirir.
Cañıl, geceleyin dışarıda Çınasıl’ı yakalar ve kendisini kimin gönderdiğini sorar yoksa öldüreceğini söyler. Bunun üzerine Çınasıl da Akkoçkor’un gönderdiğini asker topladığını söyler. Arkasından da Cañıl’a “Kalmuklar’a varma, kendi milletimizden birisiyle evlen. Öldürdüğün altı bey için özür dile. O zaman Akkoçkor seni affederler.” der.
Bunun üzerine Cañıl,  buna güvenerek “Madem öyle çabuk gelin, beni Kalmuklardan kurtarın. Şu yüzüğümü de Akkoçkor’a verin, ama kimseyle evlenmem. Beni rahat bırakın. Boylarımız birleşsin, birbirine karışıp barış içinde yaşasınlar.” deyip Çınasıl’ı gönderir.
Çınasıl, Akkoçkor’a varır olup biteni anlatır. Akkoçkor, Kalmukları basar ve hepsini öldürüp dağıtır. Cañıl da savaşa iştirak eder, ancak savaşta yaralanır. Cañıl’ı yakalayıp Kalmatay’ın evine bırakırlar ve ona işkence ederler. Çınasıl, iyiliğini gördüğü Cañıl’a yapılanlara gönlü razı olmaz. Bu yüzden Akkoçkor’la arası bozulur.
Cañıl, bir yıl tutsak edilir. Onu birgün halka huzur vermeyen kaplanı yakalaması için kamışlık alana gönderirler. Cañıl elindeki urganlarla kaplanı yakalayıp getirir. Onun kahramanlığına hayran olan halk, Cañıl’ın kendi boylarından birisiyle evlenmesi gerektiğini söyler. Bunun için Kalmatay’ın kardeşi Tölök’ü seçerler, ama Kalmatay daha büyük olduğunu söyleyerek Cañıl’la kendisinin evleneceğini söyler.
Cañıl onunla evlenmek için iki şart ileri sürer. Birincisi; Kalmatay kendisini dövmemesi ve ev işleri yaptırmaması; ikincisi de yay çekip ok attığını, kahraman olduğunu kimsenin hatırlatmamasıdır.
Kalmatay bu şartları kabul eder ve evlenirler. Evliliğin üzerinden üç sene geçer. Bu arada Cañıl’ın bir oğlu olur. Kalmatay onun ilk şartını unutur. Döver, istediğini yaptırır. Cañıl ses çıkarmaz. Kalmatay, zamanla ikinci şartı da bozar ve halkın karşısında yay çekmedeki hünerini göstermesi ister. Cañıl kabul etmez. Ancak Kalmatay Cañıl’ı döver ve ona yay çekmeyi zorla kabul ettirir.
Cañıl, ok geçmeyen giysilerini giyer okunu yayını alıp Karadolu atına biner. Birisinin kalpağını göğe atmasını ister. O kalpak yere düşünceye kadar okuyla yüz kere vurur. Sonra, Cañıl; “Verdiğiniz sözü tutamadınız.” deyip atını mahmuzlar ve hızla oradan uzaklaşır.
Kimsenin olmadığı bir yere gelince atından inip orada dinlenir. Bir bakar ki, ardından Ak Atan gelmektedir. Cañıl yayını gerer ve oku ile onu öldürür. Onun öldüğü yere şimdi Ak Atan Kır’ı denilmektedir. Onu ardından Kocogul gelir. Onunla tutuşur ve galip gelir, onu da öldürür. Orası da bugün Kocogul Say’ı diye bilinmektedir. Cañıl, Kocogul’dan sonra gelen Maseyil de öldürür. Onun öldüğü yer Maseyil adını almıştır. Cañıl bundan sonra Kalmatay’ın kendisinin gelmesini bekler. Dokuz gün sonra Kalmatay oğluyla beraber gelir. İlk önce özür diler. Cañıl affetmez. Kalmatay, öfkelenir ve askerlerine Cañıl’ı yakalamalarını emreder. Cañıl onları da öldürür. Hatta Kalmatay’dan olma çocuğunu dahi öldürmek ister, ama attığı ok oğluna değmez. Cañıl, “Kaderi benimle birlikteymiş.” diyerek oğlunu yanına alır, oradan uzaklaşır.
Oğluyla giderken yolda bir kervanla karşılaşır. Bakar ki kervanbaşı Çınasıl’dır. Çınasıl, Akkoçkor’ın altmış devesini almış kervan işiyle uğraşmaya başlamıştır. Cañıl Çınasıl’ı da yanına alıp köyüne gelir. Kalmuklar köye baskın yapmış, ne var ne yok her şeyi götürmüşlerdir. Ganimet olarak aldıkları arasında kız kardeşi Ebireşim de vardır. Cañıl kendisini amcasına tanıtır, ancak çocuğu olduğunu amcasına söylemez, gizlice amcasının öküzünün yanına bırakır. Amcasının çocuğu olmamıştır. Öküzünün yanına gittiğinde çocuğu görür. “Gaipten geldi.” der ve çocuğun adını Kayıpberdi kor.
Cañıl da Kalmuk’lardan öç almak için iyice hazırlığını yapıp yola çıkar ve onların yurduna varır. Kalmuklar yeyip içmekte ve zevk ü safa ile yaşamaktadır. Kardeşi Ebireşim’i de birisi eş edinmiştir. Cañıl askerleriyle onlara saldırır ve kavminin öcünü alır. Kardeşini de alıp eve getirir.
Ancak Kalmuklar bunun intikamını almak isterler. Akkoçkor asker toplar. Niyeti güvendiği Şırdakbek’i Cañıl’ın üstüne göndermektir. O sırada Şırdakbek hastadır. Şırdakbek; “Suçlu olan sizsiniz.” diye desteklemek istemez. Akkoçkor zorla onun çok ünlü olan Bozcorgo atını alır. Şırdakbek atıyla vedalaşırken; “İmkân olursa kaç geri bana gel.” diyerek fısıldar.
Akkoçkor bütün askerinin alıp Cañıl’ın yurduna gelir. Cañıl’a; “Altmış devemi ganimet olarak alan Çınasıl’ı ve kendi atını bana hediye et. Yayını alıp beni uzaktan öldürmeye kalkma, uzaktan öldürmek kahramanlık değildir. Gerçek kahraman teke tek çıkar. Benim karşıma yalnız sen çık ve güreş.” diye haber gönderir.
Cañıl hazırlığını yapar, askerini alıp Akkoçkor’un üstüne gider. Akkoçkor, askerleri görünce korkar. Kardeşi Kañkı’ya; “İkimiz iki taraftan saldıralım. Ancak Cañıl’ı böyle mağlup ederiz.” der. Cañıl ile Akkoçkor at üstünde çarpışırlar. Kañkı bir kıza iki kişinin saldırmasının yakışık almayacağını düşünerek tereddüt eder. Bu arada Cañıl, Akkoçkor’u öldürür. Onun bindiği Şırdakbek’in Bozcorgo’yu ganimet olarak alır. Kañkı oradan kaçarsa da Cañıl arkasından yetişip onu da öldürür, askerlerini de dağıtır.
Cañıl’ın kavmi Noygutların tekrar huzurlu günleri başlar. Bu arada Bozcorgo’yu almak için etraftan pek çok bey altın gümüş verirler, ancak Cañıl, Bozcorgo’yu kimseye vermez. Bozcorgo aynı yıl doğan üç özel attan birisidir. Birincisi Acaa adlı kişide olan ve kovaladığında kuşu bile yakalayan Tulpar adlı attır. İkincisi Cañıl’ın atı Karadolu’dur. Üçüncüsü de Şırdakbek’in Bozcorgo’sudur. Bir gün Cañıl’ın bakıcısı Koylubay, Bozcorgo’ya binmek için onu hazırlar. İşi bitince Bozcorgo, asıl sahibi Şırdakbek’in sözlerini hatırlar ve son sürat oradan uzaklaşır, Şırdakbek’in yanına gelir. Atı görenler Şırdakbek’e müjdelemeye giderler. Son altı ayda çok hastalanıp sadece su içen Şırdakbek dışarı çıkıp ağlayarak atını karşılar. Ertesi gün Koylubay gelir. Şırdakbek “Atıma iyi baktığınız ve kimseye vermediğiniz için çok sağ olun” der ve misafir eder. Giderken Koylubay’a dokuz sungur, dokuz at, dokuz koyun verir.
Bu arada Şırdakbek’in eşi, bakıcıları ile birlik olup Şıgay Han’a kaçar. Zatan hasta olan Şırdakbek bunu duyunca daha da hastalanır. Yiğitleri onların ardından gönderir. Onu Şıgay Han’ın yanından bulurlar. Şıgay Han, hediye almadan onları vermeyeceğini söyler. Sonra kadınla bakıcıyı sorguya çeker. Bakıcı; “Şırdakbek’e okutup saç, tırnak yedirmiştim, sonra karısıyla kaçtım.” diyerek gerçeği söyler. Şıgay Han; “Duanı geri alıp Şırdakbek’i iyileştireceksin.” der ve tedavi bittikten sonra öldürülmesini emreder. Kadın; “Beni Şırdakbek’e verme, o beni öldürür.” der. Şıgay Han; Şırdakbek’e ihanet eden kadının ayaklarını bağlatıp iki deve ye bağlatıp dağ taş süründürerek öldürtür.
Bundan haberdar olan Cañıl, Şırdakbek’in Bozcorgo’sunu geri almak için Şıgay han’ın yanına gider, onu teke tek çarpışmaya davet eder. Şıgay “Seninle güreşmem, sen kahraman bir kızsın.” diyerek hediyelerle karşılar. Cañıl atı alır ve sahibine geri verdikten sonra evine döner.
Dr. Doğan KAYA, KIRGIZ DESTANLARI, SALKIMSÖĞÜT Yayınları: I. Baskı Ankara 2015





EsaAdmin / Erkek / 8/24/2016