ALP TOBOK DESTANI ve ÖZETİ ( Kırgız Destanı ) Dr. Doğan Kaya

 
ALP TOBOK DESTANI  ve  ÖZETİ ( Kırgız Destanı )  Dr. Doğan Kaya
 
 
 
ALP TOBOK
Dr. Doğan Kaya
 
300 yıl önce yaşamış ve “alp” sıfatını almış bir bahadırdır. Oldukça iri yarı olduğu için at taşıyamaz ve gideceği yere yaya gitmiştir. Daima barıştan yana olmuş, mutedil, kendine güveni olan bir tiptir. Tek başına Canbolot'la oğlu Berik’i kurtarmak için Tüp Beecin (Pekin)’e kadar gitmiş gözü pek piridir. Bu hadise Anvar Baytur’a göre çin yazılı belgelerinde vardır ve gizlenmektedir. Onun bu cesur hareketi Kırgız şairlerince destanlaştırılarak Alp Tobok destanı vücuda getirilmiştir.
Canbolot'la oğlu Berik’in ÇinIilere esir düşmesi hakkında farklı bilgiler mevcuttur. Togolok Mogo'ya göre; "Çin imparatorunun oğlunun birkaç askeri ile seyahat yaparken Çatırgöl'e geldiğini ve son olarak ava çıktığını duyan Canbolot "Bizim Alatoo'ya gelen ve benden izin almadan ava çıkan kimdir?" diye saldırarak Çin İmparatorunun oğlunu öldürür ve bunun üzerine Çin ordusu gelip onu esir alır. Bu bilgileri S. Zakirov da destekler. Ş. Beyshenaliev'e göre de Canbolot oğluyla birlikte köpeklerini de yanına alarak ava çıkmışken nereye gittiklerini fark etmeyip Çin sınırını geçer ve orada tutuklanır. Şair A.Çorobaev ise; hiç suçu olmayan Canbolot'un yabancı halka karışması ve işlerin başına geçmesini fark etmemesi tasvir edilerek gece yarısında tesadüfen sınırı geçtiği anlatılır.
Destanda Alp Tobok’un dayanıklılığı, kudreti, inancı ve kararlılığı, Kırgızların adetleri, dünya görüşleri ve kabulleri en güzel şekilde tasvir edilmiştir.
Tüp Beecin'e ulaşıp Çin padişahına derdini anlatması ve onun isteğini yerine getirmesi hakkındaki olaylar eserlerin en canlı tasvirlerindendir. A. Çorobaev'in eserlerinde Alp Tobook'un hana verdiği cevabı daha çok emir, tehdit ve azarlama şeklindedir.
Alp Tobok’un özeti şöyledir:
Tobok, Toguz Toro vadisinde yaşayan Babakaynar’ın torunudur. 14 yaşında ünlü iyi bir avcıdır. Boyu dört kulaçtır. Bir öküzün etini tek başına yer, ata sığmaz, cesur biridir. Çizmesi demirdendir. Senede iki sefer Oş ve Celalabad’a giderek ticaret yapar. Yurdunun çeşitli bölgelerinde arklar yapar, halkını bol miktarda buğdaya, arpaya kavuşturur. Yetim, öksüzleri destekler. Zor durumda olanlara her zaman yardımına koşar. Halkı tarafından sevilir. Kan dökmekten yana değildir, meseleleri barış yoluyla çözmeye yanaşır. Tobok yanında silah taşımaz, maksadı barıştır. Şöhreti Çin’e kadar yayılmıştır.
Halkın gönlünde geniş yer tutan Al Tobok’un hayatı kahramanlıklarla doludur. Kışın Kök Art yamacında kalan at sürülerini yol açarak kurtarır. Sürüde iki yük devesi de bulunmaktadır, ağır yüklü develer yürümekte zorlanır ve geride kalırlar. Tobok onları yükleriyle birlikte ellerinde taşıyarak geçirir.
Alp Tobok, on dokuz yaşında Arstanbap’tan gelirken Ketmen-Töbö vadisinde oynamakta olan gençlere rastlar ve oyunlarına katılır. Aralarında Kara Börk isminde bir güzel, Tobok’a âşık olur. Duygularını yengesiyle paylaşır. Tobok da kıza âşık olur, ikisi birlikte güzel günler geçirirler. Bir akşam Kara Börk sevgilisine dev bir taşı göstererek ‘Bu taşı başının üstüne kaldırırsan ebedî yârin olacağım, kaldıramazsan serbestsin’ der. Tobok taşı kaldırır ve yere saplar. Tobok, böylelikle Börk’ün gönlünü fetheder. Tekrar geleceğini söyleyip onun yanından ayrılır.
Alp Tobok, memleketi Toguz Toro’da iken sevgilisi hakkında çeşitli söylentiler duyar, dayanamayıp Ketmen Töbö’ye gelir. Fakat Kara Börk’ü göremez, sevgilisi hastalıktan ölmüş, kara toprağa verileli bir hafta geçmiş. Azabından ağıt yakar. Yattığı yere gidip onun mezarının başına sevgisini ispat etmek için kaldırdığı o dev kara taşı diker.
Alp Tobok arkadaşlarıyla Teke-Uyuk ormanına geyik ve maral avlamaya çıkar. Akşama kadar on geyik öldürüp, pişirirler. Alp Tobok geyiğin birini tek başına yer. Ertesi gün av Üç-Çat ormanına gider. Orada Kencebay isimli avcı, deve büyüklüğünde bir ayıyla karşı karşıya gelir. Ayıyla baş edemeyeceğini anlayan Kencebay, Tobok’u yardıma çağırır. Alp Tobok hayvanın başını parçalayarak öldürür. Geceleyin avcılar bir mağarada geçirirler. Bu mağara bugün ‘Tobok’ mağarası olarak bilinmektedir.
Çinliler sık sık Kırgız topraklarına saldırıp, çapul zulmeder. Ganimet olarak at sürülerini, kız ve gelinlerini götürürü, erkeklerini öldürür bir kısmını da esir ederler. Bir akın sırasında Sayak, Çoro boyunun reisi Canbolot’u, oğlu Berik ile birlikte tutuklayıp Çin’e esir götürürler. Aradan yedi yıl geçer. Canbolot’un halkından kimse Çinlilere karşı gelmeye cüret edemez. Canbolot’un eşi Alma ahaliyi toplayıp şöyle der “Halkımızda bahadır kalmamış gibi neden başımız eğik? Dağ gibi Tobok alpımız var, onda erlik ve akıl var. Gitse Çin’e o gider, Kırgız’ın namusunu o korur. Gidin ona söyleyin!”.
Çinliler Isık Göl’de yaşayan Bugu boyuna da saldırırılar. Atlarını götürüp, halkı on üç gün tutsak ederler. Zor durumda kalan Kürüçbek, geceleyin can dostu Tobok’a bir ulak gönderir. Ulak Tobok’u Soŋ Göl’de bulur. Bugu boyunun içine düştüğü kötü durumu anlatır. Tobok dokuz günlük yolu dört günde kat eder. Onu gören Çinlilerden birçoğu kaçar.
Canbolot’un küçük kardeşi Artık, ağabeyinin Çinlilere esir düştüğünü, yedi yıldır Sayak, Çoro boyları başsız kaldığını ve hor görüldüklerini Alp Tobok’a anlatır.
Alp Tobok ‘Canbolot’u kurtaracağını söyler. Artık, Sayak ile Çoro boylarından on beş bin, Sarbagış ile Bugu’dan on bin, Solto ile Tınay’dan beş bin, Adigine ile Tagay boylarından da beş bin, toplam otuz beş bin er toplanıp Alp Tobok’un yanına gelir. Ayrıca Tobok için seyislerin seçtikleri Too-Toru atı getirilir. Onları kırmamak için Tobok, Too-Toru’ya binmeye çalışır, fakat ayakları üzengiye sığmaz, üstüne oturduğunda ise at dört ayağına çökelir, ağırlıktan kaburgaları çatlar.
Yoldan gelen erler iki gün dinlendikten sonra, Alp Tobok savaş kıyafetlerini giyinir. Silahlarını yanına alır. Ordu yola çıkar.Ordu, iki haftada Orta-Sırt’a ulaşır. Orada onu Talas, Çüy, Isık Göl, Andijan, Arstanbap’tan toplanan halk onu beklemektedir. Danışma kurulunda Canbolot’u kurtarmak için herkes Tobok ile gitmeye hazır olduğunu dile getirir. O ise tek başına gideceğini gerekirse,Çin hakanı ile görüşeceğini söyler.
Canbolot’un eşi Alma, yol için azık, para iki kulaç uzunluğunda kılıç ve üzerinde Çin damgası basılı bir kâğıt verir. Tobok, dualarla uğurlanır. Tobok, yolda Çerik boyundan olan Sazan isminde bir beye misafir olur. Çerik onu doyurmakta zorluk çeker. Sonunda semiz bir tay kestirir. Şafağın sökmesine doğru büyük bir kazan et pişer ve misafire ikram edilir.
Alp Tobok dağlardan, tepelerden, çöllerden, ormanlardan, sazlıklardan, köylerden geçerek Kırgız-Çin sınırına gelir. Konakladığı köylerde herkes ona şaşkın ve korkak bakar, o ise; “Korkmayın benden. Ayran-süzme verin bana, karşılığında ise benden gümüş para alın.” diyerek yiyecek-içeceklerini hep satın alır. Çin yerinde Kokonoor gölü, Kambıl, Urumçi, Manas, Kulca şehirlerinden geçer, gittiği yerlerden, karşılaştığı insanlardan Han hakkında bilgi toplar. Üç ayda Beecin (Pekin)’e ulaşır.
Beecin şehri, surlarla çevrili, demir şehir kapısı kapalı, çevresinde kırk bekçi tarafından korunmaktadır. Tobok bekçilere; “Burutlar’ın temsilcisiyim ben, Hana götürün beni.” der. Bekçiler, hana dağ gibi bir yabancının şehir kapısına geldiğini ve kendisiyle görüşmek istediğini iletirler. Çin hükümdarı Töö Balban, Coo Balban, Kazan Baş ve Kara Koo Balban devlerine bu esrarengiz misafiri getirmelerini emreder. Dev ve bekçiler eşliğinde gelmekte olan Alp Tobok’u gören han, onun görünüşünden korkar.
Beejin Hanı Aça-San ile selamlaştıktan sonra Alp Tobok kendini tanıtır ve geliş maksadını açıklar. ‘Ala Dağlarını yurt edinen Kırgız halkının elçisiyim ben. Halkımın bana verdiği görevi yerine getirmek için üç aydır yoldayım. Sadece sizin çözebileceğiniz bir meseleyi görüşmek için huzurunuza geldim.” diyerek Canbolot ve oğlunun durumunu beyan eder. Canbolot’un Andijanlı Kırgızlar ile Çinliler arasındaki muharebede Çan Çin’i ölümden kurtardığını ve barış sağladığını, buna rağmen daha sonra Çinlilerin barış sözünü tutmayıp Canbolot’u esir aldıklarını ve yalan davalarla hapiste tuttuklarını dile getirir. “Bu anlaşmazlığı barış yoluyla çözelim. Eğer kardeşimiz bu dünyadan geçtiyse, kabrini gösterin, kemiklerini götüreyim, yurdunda toprağa verelim.” diyerek sözünü bitirir.
Alp Tobok’u dinledikten sonra Aça-San, “Ala dağlarını aşarak gelen kıymetli misafirim, bana saygı duyana ben de saygı duyarım. Hanın sözü iki olmaz. Dört şartım var, eğer kabul eder ve yerine getirirsen, mükâfatlandırılırsın. Ama taviz verirsen, yurduna boş dönersin.” diyerek şartları sıralar. Birinci şartı; Cıñ isminde bir pehlivanla güreşmek. İkinci şartı; kırk birim uzunluğunda bir çınar ağacı, yanındaki kuleye dokundurmadan kesip almak veya damarlarıyla birlikte topraktan koparmak. Şartlardan üçüncüsü; azat edilecek olan tutkunları tanımak. Tanıyamazsa, iki esirin de kelleleri alınacak, kemikleri yakılacaktır. Dördüncü şartı; şehir kapısını kendi elleriyle açıp kapatmak.
Cıñ, Kalmak pehlivanları arasında en çeviğidir, Çin’de ona yenilmeyen kimse yoktur. Boş bırakıldığı zaman önüne ne gelirse kapıp yiyen Cıñ, her zaman zincirle bağlıdır ve gözetim altında tutulmaktadır, Alp Tobok, Cıñ’ı bir yumrukla kan revan içinde bırakıp, canını alır.
Alp Tobok’un çınar ağacını nasıl devireceğini merak eden ahali, minarenin etrafında toplanır. Tobok gelir, ağaca bakar, “Bunu damarlarıyla birlikte koparsam, toprak da devrilir, kulenin temelini yerinden oynatabilir. Aça-San’a azar için yem olmasın, tutukluların da canına mal olmasın.” diye düşünür. Kılıcını çeker ve ağacın dibinden vurur. Kılıç tomruğun yarısına kadar gelir. İkinci vuruşta ağaç dibinden kesilir ve kule tarafına eğilmeye bağlar. Tobok sırtıyla ağacı düşmekte olan ağacı dayar ve boş alana iter. Böylece, ikinci şartı da yerine getirmiş olur.
Alp Tobok, hükümdar sarayında konaklamaktadır. Saray başı, olan biten her şeyden haberdar olan kişidir, Alp Tobok’un amellerini öğrenmek ister. Alp Tobok, ikinci şartı yerine getirip, odasına gelince birinin kendisini beklemekte olduğunu görür. Bu, Kandı isminde bir hapishane bekçisidir. “Benden çekinmene gerek yok, yabancı değilim. Babam Kalmak, annem Uygur’dur. Çinlilere hizmet ediyorum, ama kanım canım başka. Yardıma muhtaç olanlara hep yardım ettiğini duydum. Biz altı kardeştik, beşini de yok etti, tek kaldım. On yıldır hapis bekçisiyim ve on yıldır bu eziyete katlanıyorum. Yaradan kimseyi Çin’in esiri olarak yaşatmasın. Her gün cellâtların günahsızların kellelerini uçurttuklarına, gözlerini oyduklarına, kanın su gibi aktığına şahit oluyorum. Üçüncü şart olarak, yarın tutkunları başka esirler arasından ayırt etmen gerek, ben sana yardımcı olurum, kabul edersen.” der. Alp Tobok, “Bu zor anımda karşıma çıkan melek mi cin mi?” diye düşünür. Kandı ile dostluk andı içer. Kandı, Tobok’a yarın birbirine benzeyen yedi esirin sıra halinde çıkartılacağını, sağdan sayınca dördüncünün Canbolot, beşincinin de Berik; soldan sayınca ise üçüncüsü Berik, dördüncüsü Canbolot olacağını söyler.
Üçüncü gün halk, hanın kulesinin önüne toplanır. Aça-San kulenin başında danışmanıyla birlikte imtihanın yapılacağı alanı izlemektedir. Zayıflıktan sadece bir deri bir kemik kalmış, kirli saçları dizlerine kadar uzamış olan, paçavralar içinde yedi mahkûmu sıra ile alana getirirler ve sırtları dönük şekilde dizerler. Alp Tobok Kandı’nın dediği gibi sağdan sayar, dördüncü ve beşinci kişiye işaret eder; soldan sayar, üçüncü ve dördüncü kişiyi gösterir. Böylece, üçüncü sınavı geçerek Canbolot ve Berik’i kurtarır.
Beejin şehrini çevreleyen surların demir kapısını eskiden dokuz filin yardımıyla açabiliyormuş. O dokuz fil ölünce, artık bu kapıyı bir daha açamamışlar. Alp Tobok kapıya yaklaşır, kapı kollarını tutup çekmeye başlar, fakat kollar kopar ve ellerinde kalır. Buna sinirlenen Alp Tobok var gücüyle kapıyı itekler ve açar. Böylece, dördüncü şartı da yerine getirmiş olur.
Tüm şartları yerine getiren Alp Tobok Aça-San’dan sözünü tutmasını ister. Aça-San, Çin âdetlerine göre misafirin üç gün ağırlanmasını gerektiğini dile getirip, azat edilen esirleri yıkayıp-giydirip üç gün sarayda rahat etmelerini söyler.
Alp Tobok, Çin’de bulduğu dostu Kandı’yla vedalaşırken arak eline otuz iki gümüş verir. Alp Tobok, Canbolot ve Berik hazırlanıp yola çıkarlar. Sarayda onlara çeşitli hediyeler sunulur, arasında yolculuğa giymeleri için hazırlanmış özel iç giyim de vardır. Aça-San başta olmak üzere kalabalık Çin halkı bunları uğurlar. Gidecekleri yol uzundur. Yolda, geyik avlayıp açlıklarını, pınar sulardan da susuzluklarını giderirler.
Bir müddet yol gittikten sonrada Berik’in karnı ağrır, iştahı kaçar, yemek yemez, ağrıdan ata binemez hale gelir. Bir pınarın yanına gelince onu attan indirirler, kıyafetlerini çıkarırlar. Gördükleri onları korkutur. Berik’in böğründe morluklar vardır. Çinliler Berik’i zehirlemişlerdir. Güçsüzlükten dili dönmeyen Berik, bir kelime bile söylemeden suskun ve gözleri açık bu dünyadan göç eder. Canbolot tek oğlunu kucağına alıp canlıymış gibi koklar, sever ve ağlar, ağlar, ağlar... “Bu günü de mi görecektim? Yaradan kimseye bu acıyı yaşatmasın! Evlat verip de bu şekilde alacağına hiç vermesin.” deyip ağıt yakar. Alp Tobok, “Alın yazısı bu imiş, yakınmakla ona tekrar hayat veremeyiz, sabır göster!” diyerek Canbolot’u sakinleştirmeye çalışır ve bir geyik öldürüp getirmesini ister. Acıdan iradesi tükenen Canbolot kurtarıcısının sözüne uyar.
Alp Tobok, ölüyü inceler ve ölüm sebebinin zehirlenmiş giysiler olduğunu anlar. “Taş yürekli Aça-San! Nasıl oldu da onun kara niyetini anlayamadım, hilesini sezmedim!” diye saflığına yakınır. Berik’in kemiklerini düşman toprağında bırakmamak için bıçağıyla kemikleri etinden sıyırır ve Canbolot’un getirdiği geyiğin derisine sarıp Kırgız yurduna getirirler. Doksan günde Kırgız topraklarına ulaşırlar ve Berik’in kemiklerini Alp Koşoy ve Almanbet’in defnedildiği Çeş-Döbö’de gömerler.
Dr. Doğan Kaya
 
 
 
Dr. Doğan KAYA, KIRGIZ DESTANLARI, SALKIMSÖĞÜT Yayınları: I. Baskı Ankara 2015





EsaAdmin / Erkek / 8/24/2016