Sanat ile Sanatçının Özelliği ve Doğası
Soyut Sanat Akımları
Soyut Sanat Nedir Amacı ve Özellikleri
Soyut Sanat Kavramı ve Ortaya Çıkışı
Bir eserin sanat eseri olup olmadığı veya nasıl anlaşılacağı önceden beri tartışılmış bir konudur. Eserler hangi dala ayrılırsa ayrılsın sanat eserlerinin belirleyici vasıfları her daldaki sanat dalları için de geçerlidir. Çünkü sana eserlerinin dalları, yöntemleri malzemeleri farklı olsa da belirleyici unsurları ortaktır. Yani şiir, resim , heykel, dans gibi yarı ayrı sanat dallarının sanatsal özellikleri ortaktır.
Bir ürünün sanat eseri olarak belirlenmesinde üç temel öğe etkendir. Bunlar, estetik süje (sanatçı) , estetik obje (sanatçının sanat eserine dönüştürmek istediği her şey) ve estetik yargıdır (sanat eseri hakkında ortaya konan beğeni değeri, yani güzel ya da güzel olmamayı belirten yargı.)
Felsefeciler açısından bir eserin sanat eseri olup olmaması ile ilgili bu ölçütler bir eserin sanat eseri olup olmadığını belirlemekten çok, konunun ortaya konulması ile ilgilidir.
Ne tür vasıfları taşıyan eserlerin sanat eseri olup olamayacağı konusunu irdelersek başta şunu bilmemiz gerekir: “Sanat eserinin insan elinden çıkmış olması, güzel olması ve orijinal olması” gerekmektedir. Bu sebeple, insan elinden çıkmayan nefis bir dağ manzarası, şelale, peribacaları v.s. güzel olmakla birlikte sanat eseri sayılmaz. Bunu yanı sıra estetik hayranlık uyandırmayan basit bir masa, rahle veya tabak da sanat eseri sayılamaz. O halde insan eliyle oluşturulmamış bir doğa harikası da sanat eseri olamayacağı gibi, insan eliyle oluşturulsa bile, estetik ve yaratıcılık değeri olmayan ürünler de sanat eseri sayılamaz.
Felsefe, sanat eserlerinde olması gereken özelliklerin, yaratıcılığın ve estetik özelliklerin oluşumları hakkında üç farklı görüş içindedir. Felsefecilere göre sanat eserlerinin ortaya çıkma nedenleri şu şekillerdedir.
1.Taklit (mimesis) Bazı filozoflara göre, sanatın kaynağı doğayı taklit etmektedir. Platoncu bu bakış açısı, Sanatçılar, doğadaki ve insandaki olanları eserlerinde taklit ederler. Taklit mimesis, doğa ve insan davranışının sanatta ve edebiyatta taklide dayanan temsilidir. Aristoteles sanatın “doğanın taklidi” olduğunu savunmuş, Platon ise her şeyin aslının idealar dünyasında bulunduğunu bu dünyadakilerin hepsinin onun iyi ve kötü taklitleri olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşe sanat insanı veya doğayı taklit etme gayretinden doğmuştur. Alexandre Gottlle Baumgarten’e göre de evrende madde ve ruh öylesine ahenkli bir şekilde birleşmiş ve kaynaşmıştır ki, sanatın ve sanatçının amacı tabiatı taklit olmalıdır. ( Bkz.https://tr.wikipedia.org/wiki/Mimesis ) Rönesans sanatçılarının, natüralist romancılarıın ve Neoklasik akımlarının yapmaya çalıştığı sanat ile bu düşünceler örtüşmektedir.
Fakat bu görüşe karşı çıkan Philostratos gibi düşünürler taklidi ikinci plana atarak hayal gücü ve yaratma ilkesini savunmuştur. Bu tip filozoflara göre sanat ve sanatçıdaki hayal gücü taklitten daha kuvvetlidir. “ Eski Yunan Tanrılarının heykellerini yapanlar onları görerek yapmamışlardır.” Diyerek taklit görüşüne karşı çıkmışlardır. Alman filozofu G.W.Fr. Hegel (1770-1831) de tabiat güzelliğini reddederek sanat güzelliğini tabiat güzelliğinden üstün tutar. Fr.W.-J. Shelling (1775-1854) de sanatı tabiatın taklidi sayanlara karşıdır. Hegel’e göre “Sanatçı, yaratıcı Tanrının ruhunu bilinçsizce izler; nun yaptıklarını taklit etmez, tabiatı canlandıran Tanrısal ruh gibi o da yeniden, orijinal olarak yaratır, kullandığı eşyaya can verir.”
2) Yaratma: Bu görüşte olanlara göre Sanatçıda yaratıcılığı yönlendiren, onun hayal gücüdür. Reel varlıklar ve olaylar sanatçının hayal gücü ile birleşerek unutulmayan sanat eserlerine dönüşebilir. Nasıl bilim varlıkları ve olayları çözmeye ve formüle etmeye çalışıyorsa, sanat da varlıkları ve olayları anlamaya ve bilimden farklı bir şekilde anlatmaya yönelmiştir.
“Sanat, insanın iç dünyasının eseridir ve büyük ölçüde bireyseldir. Ama bütün diğer insanların iç dünyasına da hitap ettiği için kısa sürede toplumsallaşmaktadır. “
3) Oyun
Bazı filozoflara göre, sanatın kaynağı eğlence ve oyundur. İnsanlar zorunlu ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra amaçsız olarak, hoşa giden bir takım oyun faaliyetlerinde bulunurlar. Bu görüştekilere göre sanatçı eserini bir oyun olsun boş vakti değerlensin, içgüdülerinden gelen üretme ihtiyacını bir eser oluşturarak gidersin amacıyla oluşturur.
Bu görüşler farklı açılardan sanatçının sanat üretme eylemlerini izaha çalışırken sanat ve sanatçılarda bulunması gereken, yaratıcılık, estetik, tasavvur, tasarım, yetenek ve eğitim süreçlerini dolaylı veya dolaysız olarak kabul etmektedirler.
Bilim adamlarında da olması gereken bir özellik olan yaratıcılık ve üretme olguları bilim ve sanat adamlarında farklı yönlere kayar. Gerçekten de bilim ve sanat adamı üretmek ve yaratıcı olmak noktasında buluşan kimselerdir. Fakat bilim adamı yaratıcılığını yarar ve kullanım amacına uygun kullanırken sanatçı bunu düşünmez. Bilim adamı ürettiği ürünün işlevine önem verirken sanatçı bu işlevi düşünmeyen kimsedir. İşte bu açılardan bilimsel ve teknolojik buluşlar bir sanat eseri sayılmaz. Çünkü çoğu kez sanatın yol gösterici ışığı olan güzellik ve beğenilme değerlerinden yoksundur.
Bilim varlıkları ve olayları çözmeye ve formüle etmeye çalışıyorsa, sanat da varlıkları ve olayları anlamaya ve bilimden farklı bir şekilde anlatmaya yönelmiştir. Bilim adamı ve sanatçının diğer bir ortak noktası hayal etmektir. Bilim adamı hayal ettiği ürünün nasıl işleyeceği ve kullanılır hale geleceğini hesap eden ve bunun yollarını irdeleyen bir kimsedir. Sanatçı ise hayalini işlev olarak değil, yazı, resim, müzik vb bir yolla ortaya koyan kimsedir. İcadının işleviyle ortaya çıkacak faydayı değil hayal ile tasavvuru kurgulamakla uğraşır.
Aslında sanatçılar bilim adamlarının öncül hayalleridir. Sanatçılar bilim insanlarına yol gösteren kimselerdir. Söz gelimi insanoğlu balonu ve uçağı son yy da keşfetmişken sanatçılar insanları masallarda, resimlerde, kanatlı kabartmalarda dört bin yıl önce uçurmuş, bunun gibi pek çok yönden akıllara getirmiştir. Sanatçıların kâşiflerin önlerine koyduğu bu misallerin örnekleri sınırsızdır.
Bir şeyin sanat eseri sayılabilmesi için belirli özelliklere sahip olması gerekir. Bunlardan önde gelen ikisi sanat eserlerinin özgün ve tek oluşudur. Özgün (orijinal) olmak kendine özgü bir nitelik ya da buluş içermek demektir. Özgünlük biçim (form) ya da öz (içerik) alanında olabilir. Tek (biricik) oluş daha önce başkası tarafından yapılmamış, yaratılmamış olmaktır. Taklit edilerek ortaya konan bir nesne, ya da seri olarak üretilen ve birbirinin eşi olan ürünler güzel de olsa sanat eseri değildir. Sanat eseri özne sanatçı (süje) ile nesne, üretilen sanat eseri (obje) arasındaki estetik ilişkiden doğar. Bu ilişkinin ilk zorunlu öğesi özne, yani sanatçıdır; ama özne (sanatçı) sanat eserinin biricik belirleyici öğesi değildir.
Sanatçı, felsefecilerin iddia ettiği gibi doğada gördüklerini şekil, renk, ses ve anlatım olarak aynen taklit eden kişi değildir. Üstelik sanatçı kişinin bakış açısı farklıdır. Bir sanatçı bir nesneye herkesin baktığı yerden izleyen biri değildir. Eğer baktığı soğan ise soğanın bakılmaya alışılan biçimselliğine değil, misal olarak soğan zarının rengine, zarındaki çizgilere, başkasının görmediği yerdeki her desenine bakıp aktaran kimsedir.
Üstelik derdi soğanı veya gördüklerini birebir anlatmak değil gördüğüyle ilişkili ürettiği anlayıştır. Sanatçının anlayışı bir imajla şekillenen üretilmiş anlayıştır. Bu anlayış nesnelerin doğasında saklı değil, sanatçının zihnindeki tahayyüllerde saklıdır. Sanatçının anlayışı gördüğüyle bütünleşen ayrı bir ses veya biçim farklı bir renk ve motiflerdir. Fikrini nesneden alan bir başka biçim ses ve ya da renktir. Sanatçının seçişi ve anlatışı gördüğünü kopya edip betimleme ile değil gördüğüyle edindiği tasavvurun tasviridir. Sanatçı gördüğünü yansıtan bir kamera gibi davranmaz. Gördüğünden ilham alan tasavvurcu bir kimsedir.
Sanatçının amacı, muhayyilede oluşan görsel, fonetik veya dramatik duygu, tasarı, coşku ve düşünceleri, görünen, duyulan veya eylem haline dönüşmüş bir eser haline getirebilmektir. Sanatın amacı öğretmek, bilgi vermek, doğruluk, etik veya ahlaki iletiler sunmak, eğitmek, somut bir çıkar elde etmek değildir. Sanat, bilimsel olmak, somut veriler ortaya çıkarmak, reel bir katkı veya katma değer yaratmak amaçlarını taşımaz. Somut bir fayda çıkarmak, bilimsel bir veri oluşturmak veya bilimselliğin sınırları içerisinde kalmak, realitenin sınırlarından çıkmamak gayesi yoktur. Aksine hayalde, fikirde, biçimde, sezgide, coşkuda sınır, limit ya da biçimsellik tanımayan, sınırları olsun diye de uğraşmayan eylemlerin ifadesidir.