
Yunus
Emre'nin İslamiyet'in öz değerinden, içinde yaşadığı
bölgedeki kolonizatör Türk dervişlerinde aldığı kavramları
kendi düşüncelerinde yoğurarak kendine özgü hümanist düşüncesi
vardı. Batıdaki ve Yunus Emre'nin hümanist düşüncesi arasında
fark; batıdaki hümanist düşünce; iyiliği ve kötülüğü ile
bütün sınırsızlığı ile insanı hedef almışken beşer üstü
varlıkları reddeden insanı hedef almıştır. Yunus Emre'deki
hümanist düşüncenin hedefi;"ilahi AŞK "ALLAH"
merkezli insandır. Sonuç ne olursa olsun, hangi yaşam ve düşünce
ne olursa olsun "ALLAH a götürmeli idi.Yola çıkmak için
tereddüt içinde kıvranıyordu. Oysa başlamak için yola çıkmak
gerekirdi. Yola anlam katan, niçin, neden, kimin için çıkıldığıdır.
Amacı, görev değer biçilir,"bülbülün gülün sevgisi ile
kendini yitirmiş" sevgisi, olmasıdır. Varılan yer olması
için yol olması gerekir ve varılan yere ulaşmak içinde bu var
olan yerin birde yolcusu olmalı.Yolcusu, olmayan yollar yol olmaz
ki.
Türk
milletinin yetiştirdiği en büyük tasavvuf erlerinden ve Türk
dili ve edebiyatı tarihinin en büyük şairlerinden biri olan Yunus
Emre'nin hayatı ve kimliğine dair hemen hemen hiçbir şey
bilinmemektedir. Yunus'un bazı mısralarından,1273'de Konya'da
ölen, tasavvuf edebiyatının büyük ustası Mevlana Celalettin
Rumî ile karşılaştığı anlaşılmaktadır; buradan da Yunus'un
1240'larda ya da daha geç bir tarihte doğduğu sonucu
çıkarılabilir. Bilinen hususlar onun Risalet-ün-Nushiyye
adlı eserini H.707 (M.1308) yılında yazmış olması ve H.720
(1321) tarihinde vefat etmesidir.Böylece H.638 (M.1240-1241)
yılında doğduğu anlaşılan Yunus Emre XIII. yüzyılın ikinci
yarısıyla XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır.Bu
çağ,Selçukluların sonu ile Osman Gazi devrelerine
rastlamaktadır.Yunus Emre'nin şiirlerinde bu tarihlerin doğru
olduğunu gösteren ipuçları bulunmakta; şair, çağdaş olarak
Mevlana Celaleddin,Ahmet Fakıh,Geyikli Baba ve Seydi Balum'dan
bahsetmektedir.
Sarıköylü
ve Karamanlı oluşU meselesi hala belli değildir. Yüzyıllardan
beri halk arasında yaşayan inanca göre O, Sivrihisar yakınında
Sarıköy'de doğmuş,çiftçilikle meşgul olmuş,Taptuk Emre adlı
bir şeyhe intisap etmiş, tekkelerde yaşamış ve veliliğe
erişmiştir. Anadolu'da on ayrı yerde mezarı ( daha doğrusu
makamı ) olduğu ileri sürülen Yunus Emre,halk arasındaki
inanca ve bazı tarihi kaynaklara göre Sarıköy'de ölmüştür.
Orada yatmaktadır.Bugün, Eskisehir-Ankara yolu üzerindeki Sariköy
istasyonu yakininda, Yunus Emre'nin türbesi ve bir müze
bulunmaktadir.
Yunus
Emre, dünya kültür ve medeniyet tarihinde bir merhale olmustur.
Kültürümüzün en değerli yapı taşlarındandır. Zira Yunus
Emre, sadece yasadigi devrin değil, çagimiz ve gelecek
yüzyillarinda ışık kaynağıdır. Allah ve cümle yaradılmışı
içine alan sonsuz sevgisinden kaynaklanan fikirleri, dünya üzerinde
insanlik var oldukça degerini koruyacaktir. Yunus Emre'nin amaci,
sevgi yoluyla dünyada yasayan tüminsanlarin, hem kendileriyle hem
evrenle kaynaşmasını sağlamak ve sonsuz yaşamda ebedi hayata
doğmalarını sağlamaktır.
Yunus
Emre adı, her Türk ve Türk kültürünü tanıyıp seven herkes
için bir şeyler ifade eder. Şiirlerinde, her devrin okuyucusu ya
da dinleyicisi kendini etkileyecek bir şey bulmuştur. İlk kez
Yunus, şiirlerinde büyük ölçüde Türkçe kullanmıştır.
Yunus'la birlikte dil, daha renkli, canlı ve halk zevkine uygun bir
hale gelmiştir. Gerçi şiirlerinin bir çoğunda, aruz veznini
kullanmıştı, fakat en güzel ve tanınmış şiirleri Türkçe
hece vezniyle yazılmıştır. Böylece, şiirleri kısa zamanda
yayılarak benimsenmiş ve ilahi olarak da söylenerek günümüze
dek ulaşmıştır.
Elinde YınusEmre'nin hayatını ve şiirlerini okuyan Mehmet
Bu
bir acaip haldir bu hale kimse ermez
Alimle
davi kılar, Veli değme göz görmez
İllim
ile hikmet ile, kimse ermez bu sırra
Bu bir
acaib sırdır, ilme kitaba sığmaz
Alem
ilmi okuyan, dört mezhep sırrın duyan
Aciz kaldı
bu yolda, bu aşka el uramaz
Yunus
canını terk et,bildiklerini terk et
Fena
olmayan suret, şahına vasıl olmaz
Unuttum din
diyanet, kaldı benden
Bu ne
mezheptir, dinden içeri
Dinin terk
edenin küfürdür işi
Bu ne
küfürdür imandan içeri
Geçer iken
Yunus şeş oldu dosta
Ki kaldı
kapıda andan içeri
Yunus bu
cezbe sözlerin cahillere söylemegil
Bilmez misin
cahillerin nice geçer zamanesi
Ey sözlerin
aslın bilen, gel de bu söz kandan gelir
Söz aslını
anlamayan, sanır bu söz benden gelir
Söz
karadan aktan değil, yazıp okumaktan değil
Bu yürüyen
halktan değil, halık avazından gelir
Canım
kurban olsun senin yoluna
Adı
güzel kendi güzel Muhammed
Şefaat
eyle bu kemter kuluna
Adı
güzel kendi güzel Muhammed
Dört
caryar anun gökçek yaridur
Anı
seven günahlardan beridur
On
sekiz bin alemin sultanıdur
Adı
güzel kendi güzel Muhammed
Bu siir ile
kendinden geçerek mest oldu.Tek varlık Allah'dır. Allah bütün
bilinen ve bilinmeyen alemleri kapsamıştır, tektir, önsüz
sonsuzdur, yaratıcıdır. Eşi, benzeri ve zıddı yoktur.Bilinen ve
bilinmeyen tüm evren ve alemler onun zatından sıfatlarına
tecellisidir.Alemlerdeki tüm oluşlar ise onun isimlerinin
tecellisidir. Her bir hareket,iş,oluş(fiil) onun güzel
isimlerinden birinin belirişidir.Bunu halka şiirleri anlatan
Yunus
emreye hayran kaldı.
Elindeki
kitabı masanın üstüne bıraktı.Dışarıya çıktı,kainatı
seyretmeye başladı gönlünde, Yunus Emrenin sözlerini düşünerek.
Az ilerde
gelen ak şaçlı sakallı yanına yaklaşarak kainatı seyreyleyen
Mehmet'in yanına gelerek.
-Evladım
ne yapıyorsun?
Sözleri
ile irkilen Mehmet
-Dedem hoş
geldin,biraz önce gönüllerin dostu Yunus Emreyi okudum sözlerini
düşünerek alemi seyrediyorum.
-Seyrederken
ne görüyorsun evladım ?
-Yüce
Allah'ın kudretini dedem,Yunus Emre'nin gönül güzelliği ile alemi
seyrederek insanlara imanı hakikatı anlatmasının
güzelliğini.Keşke bende onun zamanında onun yanında olsaydım.
-Çok
mu istiyorsun evladım onu görmeyi?
-Evet
hemde çok,kusuruma bakma dedem sen kimsin,sen ne güzelsin hep gülümsüyorsun,hem üstündeki kıyafetler çok eski zamanın
elbiseleri,elbisen yoksa gel benimle evime gidelim san ikramda
bulunayım,hemde kıyafetlerini değiştirmiş oluruz dedem.
-Evladım
elbisenin en önemi var?İman ile bedeni örtmedik'den sonra.
-Çok
güzel söyledin dedem.
-Sen şimdi
beni dinle evlat
Geze geze yolum düştü, sabahın
sinleri gördüm Mezar
Karışmış kara toprağa, şu nazik
tenleri gördüm
Çürümüş toprak içre ten, sin
içinde yatar pinhan Gizli
Boşanmış damar akmış kan, batmış
kefenleri gördüm
Yıkılmış sinleri dolmuş, hep
evleri harâb olmuş
Tüm işleri öyle kalmış, ne beter
halleri gördüm
Yaylalar yaylamaz olmuş, kışlalar
kışlamaz olmuş
Paslanmış söylemez olmuş, ağızda
dilleri gördüm
Kimisi zevk ve işrette, kimi saz ve
eğlencede Yasak eğlence partisi
Kimi belâ ezziyette, kararmış
günleri gördüm
Akıp gitmiş kara gözler, belirsiz
olmuş ay yüzler
Kara toprağın altında, gül derer
elleri gördüm
Kimisi boynunu eğmiş, tenini
toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş, boyun
buranları gördüm
Kimi çığlık çığlık ağlar,
zebaniler canın bağlar
Tutuşmuş sinler ateşe, çıkan
dumanları gördüm
Yunus bunu nerde gördü, gelip bize
haber verdi
Aklım vardı bilim şaştı, nitekim
bunları gördüm
Sabah kabristana vardım, gördüm
cümle ölmüş yatar
Her biri çaresiz kalmış, ömrünü
bitirmiş yatar
Vardım bunların katına, baktım
ecel heybetine
Nice yiğit muradına eremeden ölmüş
yatar
Yemiş kurt kuş bunları ki,
nicelerin bağrın deler
Ufacık yeni yetmeler gül gibice
solmuş yatar
Tuzağa düşmüş tenleri, Hakk’a
ulaşmış canları
Görmez misin sen bunları, nöbet
bize gelmiş yatar
Dökülmüş inci dişleri, dökülmüş
sarı saçları
Bitmiş bütün teşvişleri, çamurda
erimiş yatar Fitne- kargaşalık,
Gitmiş gözünün karası, hiç işi
yoktur durası
Kefen bezinin pâresi kemiğe
sarılmış yatar
Yunus gerçek âşık isen, mülke
sûret bezemegil
Güzellik vermeye çalışma
Mülke sûret bezeyenler kara toprak
olmuş yatar
Yeryüzünde gezer idim, uğradım
milketler yatar Varlıklı
Kimi yaşlı kimi çocuk, kuşağı
pek berkler yatar Sıkı
Kimi yiğit kimi koca, kimi vezir
kimi hoca
Gündüzleri olmuş gece, onlar gibi
çoklar yatar
Doğru varırdı yolları, kalem
tutardı elleri
Bülbüle benzer dilleri danışman
yiğitler yatar
Büyük küçük ağlamışlar,
server yiğitler düşmüşler Büyük, ünlü
Baş ucunda yay kırmışlar,
kurulmuş ne oklar yatar
Atlarından bulut tozan, önlerinde
davul çalan
Ele güne hükmü geçen ne muhteşem
beyler yatar
Gece gündüz oğlancıklar söyler
iken bülbül gibi
Ayrılmışlar, anaları mezarını
bekler yatar
Elleridir kınalı hep, hizmetçileri
şeker- leb Şeker dudaklı
Kargı gibi uzun boylu, gül yüzlü
hatunlar yatar
El bağlamıştır hepisi,
Tanrısındandır umusu
Kuma gitmiştir kimisi, evlenmeden
çoklar yatar
Yunus bilmez kendi halin, Tanrıdır
söyletir dilin
Bir nicesi yeni gelin, ak değirmi
yüzler yatar
Sana ibret gerek ise gel göresin
kabirleri
Taş olsan da eriyesin bakıp görünce
bunları
Şunlar ki çoktur malları, gör
nice oldu halleri
Sonucu bir gömlek giymiş, onun da
yoktur kolları
Hani mülke benim diyen, köşk ve
saray beğenmeyen
Şimdi bir evde yatarlar, taşlar
olmuş üstünleri Sütun, direk
Bunlar eve girmeyenler, zühd-ü taat
kılmayanlar Dinin gerekleri
Bu beyliği bulmayanlar, zira geçti
devranları
Hani ol şirin sözlüler, hani ol
güneş yüzlüler
Şöyle kayıp olmuş bunlar, hiç
belirmez nişanları
Bunlar bir vakt beyler idi,
kapıcılar korlar idi Vakit, zaman
Gel şimdi gör bilmeyesin, bey
hangidir, ya kulları?
Ne kapı vardır giresi, ne yemek
vardır yiyesi
Ne ışık vardır göresi, gece
olmuş gündüzleri
Bir gün senin dahi Yunus, benim
dediklerin kala
Seni dahi böyle ede, nitekim etti
bunları
Geldi geçti ömrüm benim yel esip
de geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir, göz açıp
da yitmiş gibi
İşbu söze Hak tanıktır, bu can
gövdeye konuktur
Bir gün çıka gide kafesten kuş
uçup gitmiş gibi
Miskin adem oğlanını benzetmişler
ekinciye
Kimi biter, kimi yiter, yere tohum
ekmiş gibi
Bu dünyada bir nesneye yanar içim
göynür özüm Alevsiz yanmak
Yiğit iken ölenlere, gök ekini
biçmiş gibi Olmamış, yeşil ekin
Bir hastaya vardın ise, bir içim su
verdin ise
Yarın orda karşı gele Hak şarabın
içmiş gibi
Bir fakiri gördün ise, bir eskice
verdin ise
arın orda sana gele Hak şarabın
içmiş gibi
Yunus Emre bu dünyada iki kişi
kalır derler
Meğer Hızır İlyas ola, Âb-ı
hayat içmiş gibi Ölümsüzlük veren hayat suyu
Ey yarenler ey kardaşlar ecel ere
ölem bir gün
İşlerime pişmân olup kend’özüme
dönem bir gün
Yanlarıma kona elim, söz söylemez
ola dilim
Karşıma gele amelim, ne yaptımsa
görem bir gün
Oğlan gider danışmana, çağrıdır
dosta düşmana
Şol dört tekbir namaz ile ömrüm
tamamlayam bir gün Cenaze namazı
Beş karış bezdir giydiğim, yılan
çıyan yiye tenim Kefen bezi;
Yıl geçe devrile sinim, unutulup
kalam bir gün
Başıma dikeler hece, ne gündüz
bilem ne gece Mezar taşı yazısı;
Alemler ümidi hoca, sana ferman olam
bir gün
Yunus Emre sen bu sözü dahi tamam
etmemişsin
Tek yürüyeyim neyleyim, üstadıma
gelem bir gün
Sen bu cihan mülkünü kaftan kafa
tuttun tut Kaf dağından kaf dağına
Ya bu âlem malını, kumar ile uttun
tut
Süleyman’ın tahtına keyifle
oturdun bil
Devlere perilere hükümleri ettin
tut
Firavn’ın hazinesin Nûşin-revan
genciyle İran hükümdarının hazinesi
Karun malına katıp sen malına
kattın tut
Bu dünya bir lokmadır, ağzında
çiğnenmiş bil
Çiğnenmişe ne yutmak, ha sen onu
yuttun tut
Ömrün senin ok gibi yay içinde
dopdolu
Dolmuş oka ne durmak, ha sen onu
attın tut
Her bir nefes kim gelir, keseden ömr
eksilir
Çün kese ortalandı, sen onu
tükettin tut
Çün denize garkoldun, boğazına
geldi su
Deli gibi deprenme, ey biçare battın
tut
Yüz yıllar hoşluk ile ömrün
olursa Yunus
Sonucu bir nefestir, geç ondan da
üttün tut Geçmek, uçmak
Niceler bu dünyada günahını
yuyamaz
Ömrü geçer yok yere, bir
acıma duyamaz
Bir nice kişilerin gaflet gözün
bağlamış
Hak yoluna der isen bir yufkaya
kıyamaz yufka ekmeğe
Bu dünya bir gelindir yeşil kızıl
donanmış
Kişi yeni geline bakmaya hiç
doyamaz
Ey nice aslanları alır aktarır
ömür
Azrail pençesine, bir yoksulca
duramaz
Var şimdi miskin Yunus, uryan olup
gir yola çıplak
Yüz çukallı gelse de, yalıncağı
soyamaz Zırhlı; Yalın ayaklı
Bu dünyaya gelen kişi âhır yine
gitmek gerek Sonunda
Misafirdir vatanına bir gün sefer
etmek gerek
Vade kıldı ol dost bize, biz bu
cihana gelmeden
yleyse ne eğleniriz, ol vademiz
yetse gerek
Biz de varırız ol ile, kaçan kim
vademiz gele Kaçınırsın ki
Kişi varacağı yere gönlünü
berkitse gerek
Can neye ulaşır ise akıl da ona
bağlanır
Gönül neyi sever ise dil onu
şerhetse gerek Açıklamak, anlatmak
Aceb midir aşık kişi maşukunu
zikrederse Sevileni
Aşk başından aştı mı bir,
gönlünü zâr etse gerek Sesli ağlamak
Yunus şimdi sever isen sevgiliyi
anlat bize
Âşıkın oldur nişanı, maşukun
ayıtsa gerek Sevdiğinden bahsetse
Gerekmez dünyayı bize, çünkü
hayat sonsuz değil
Bir kul bin de yaşar ise ölünce
bir saat değil
Bu dünya kahır evidir, nice
ömürler eritir
Cennetten huy al eykişi, yalan
yanlış gaybet değil
Şol senin mümin kulların, dünya
zındanı onların
Bu dünyada mümin olan, keyif
süremez, şâd değil Neşeli;
Burda zalimlik eyleyen, nefsini
hırsla doyuran
Yüzleri kara görürsün, öz
canları rahat değil
İnsanlar ki eren ona, dün gün taat
kılan ona Gece; İbadet
Verilir cennet onlara, zira biliştir
yâd değil Yabancı
Yunus miskin mestanesin, sen seni
gör ko bunları Sarhoşça
Dünyada gösteriş yapmak kişiye
iyi ad değil
Seni Hak’tan yığanı her ne ise
ver gider
Ne beslersin bu teni, sinde kurt kuş
yer gider Mezarda
Ölene bak gözün aç, dökülür
sakal-u saç
Yılan çıyan gelir aç, yiyip içip
sır gider
Bize bizden ulular, çokça iyi
huylular
Şol iyi amelliler haber böyle der
gider
Haramdan kes elini, gaybetten çek
dilini Dedikodu, arkadan konuşmak
Azrail el’ermeden bu dükkanı dir
gider Kapatmak, dürmek
Ecel erer kurur baş, tez tükenir
uzun yaş
Düpdüz olur dağ ve taş, gök
dürülür yer gider
Çün can ağdı bedene, yarağ et
ahırete İyi şeyler biriktir
Tanla duran taate, Tanrısına er
gider Tan vakti; İbadet;
Miskin Yunus ölecek, sini nurla
dolucak
İman yoldaş olucak, ahırete şîr
gider Aslan gibi
Mana eri bu yolda melûl olası değil
Elemli
Mana duyan gönüller asla ölesi
değil
Ten fanidir can ölmez, gidenler gene
gelmez
Ölür ise ten ölür, canlar ölesi
değil
İnci seven gönüller yüz bin yol
gider ise
Haktan nasib olmasa, nasib olası
değil
Sakın ki yarin gönlü sırçadır
sımayasın Camdandır, kırmayasın
Sırça sındıktan geri, bütün
olası değil Kırıldıktan sonra
Çeşmelerden bardağın doldurmadan
kor isen
Bin yıl orda dursa da, kendi dolası
değil
Şol Hızır ile İlyas Ab-ı hayat
içtiler
Bu birkaç gün içinde, bunlar ölesi
değil(*)
Yarattı Hak dünyayı, peygamber
dostluğuna
Dünyaya gelen gider, bâki kalası
değil
Yunus gözün görürken yarağın
eyle bugün Gerekli şeyler, araç
Gelmedi ora giden, geri gelesi değil
Mehmet dedenin bu kadar güzel Yunus
Emre şiirini okumasına hayran kaldı.
-Dedem sen ne güzel okudun,hemde bu
ihtiyar yaşınla hiç bir mısrayı atlatmadan okudun.
-E evladım, miskin Yunus olmak kolay
değil.
Mehmet bir an şaşırdı, afala dı.
-Si...Sii...Siz!Siz Yunus
Emre'misiniz?Aman Allah'ım!
-Evet evladım ötelerde beni seven o
can dostumu görmeye geldim.
-A...Ama...Na..Na..Nasıl!Nasıl
olabilir?
-Rahman izin verince her şey olur
evladım.
Allahu ekber,sana şükürler olsun
Rabbim,gel ey gönüllerin sultanı gönlümün güzel tacı Yunus
Emre dedem,gel sen hoş geldin sefalar getirdin!
Sevinç ve neşeden ne yapacağını
şaşıran Mehmet,hürmetle Yunus Emren'in eline uzandı.Yunus Emre
elini çekerek o na sarıldı.Bu sarılma ile Mehmet'in içi huzur
ile doldu.Beraberce kapıdan içeriye girdiler.Kanepeye oturdu Yunus
Emre,Mehmet ise dizinin dibime oturdu.Hayranlıkla nur yüzüne
bakarak.
Mehmet hemen:
İlim
ilim bilmektir
İlim
kendin bilmektir
Sen
kendini bilmezsin
Ya
nice okumaktır
Okumaktan
murat ne
Kişi
Hak'kı bilmektir
Çün
okudun bilmezsin
Ha
bir kuru emektir
Dört
kitabın ma'nisi
Bellidir
bir elifte
Sen
elifi bilmezsin
Bu
nice okumaktır
Yiğirmi
dokuz hece
Okursun
uçtan uca
Sen
elif dersin hoca
Ma'nisi
ne demektir
Yunus
Emre der hoca
Gerekse
bin var hacca
Hepisinden
iyice
Bir
gönüle girmektir
-Yunus dedem ,bende bu
sözlerine uymak ve Rahmanın ve gül kokan resul rızası almak için
okumaya devam ediyorum,şu anda üniversite ikinci sınıfta edebiyat
okuyorum.
Yunus Emre gülümsedi .
-Maaşallah evladım
Maaşallah...
*Bir
insana böylesi büyük görev ve anlam yüklenir mi? Evet, neden
olmasın? Farsça, Firdevsi’ye; İngilizce Şekspir’e nasıl
borçluysa Anadolu Türkçesi de zenginliğini, yüzlerce yıl
kendisine hayat veren Yunus Emre’ye, sonra onu dilce izleyen ve
tamamlayan Nasreddin Hoca’ya, Karamanoğlu Mehmet Bey’e, Köroğlu
hikayelerine, Keloğlan masallarına, Pir Sultan ve Karacaoğlan
şiirlerine borçludur.
Yunus
Emre sadece bir dil büyüğü değil, bizim hayata bakışımızın,
toplumsal ve dini değerlerimizin de mimarlarındandır. Bu şiiri,
“çok derin duygu ve düşünceleri” sade, yalın bir dille,
derli toplu ve kolay anlaşılır kılması bakımından örnek
olarak seçilmiştir.
İlim
ilim bilmektir
İlim
kendin bilmektir
Sen
kendini bilmezsin
Ya
nice okumaktır
Bilmek,
bizim önümüzü aydınlatır. Ayağımızı yere sağlam basmamızı
sağlar. İnsanın bilgisi içten dışa, dıştan içe gider gelir.
Önce kendimizi tanırız, kendimizden pay biçerek başkalarını;
başkalarından ve doğadan öğrendiklerimizle yeniden kendimizi
tanırız.Bugünü ve geleceğimizi kurarız.
İnsanın
kendisini bilmesi kadar büyük nimet yoktur. Bu, basit bir şeymiş
gibi görülür ama zordur. Birçok insan kendini ya olduğundan
büyük görür, ya da büyüklüğünün farkında değildir;
üstelik kendini bir de hakir görür!
Bilgi,
her şeyden önce insanın kendini bilmesini sağlamalıdır.
Anadolu’da çağlar öncesinden kalan tapınakların alnında
“Kendini Bil” yazar. Bilgi, öncelikle insanı ve insan
ilişkilerini, hak ve görevlerimizi içermelidir. Ne istediğimizi,
bunları neden istediğimizi bilinçle belirlemiş olmalıyız.
İnsan, rüzgârın önüne katılmış bir yaprak gibi
sürüklenmemelidir.
Okumaktan
murat ne
Kişi
Hak'kı bilmektir
Çün
okudun bilmezsin
Ha
bir kuru emektir
İnsan
niçin okur? Hem kendi, hem de başkalarının “hakkı”nı bilmek
için. Yani “kul hakkını ve sınırlarını” bilmek için. Bu,
Allah'ın insanlardan isteğidir. Gönül dünyasında da, toplum
yaşayışında da düzen ve huzur böyle sağlanacaktır. İnsan
okuyor ama “hak-hukuk” bilmiyorsa, kul hakkı yiyorsa her şey
boştur. Kuru, işlevsiz bilgi yüklemesidir yapılanlar.
Dört
kitabın ma'nisi
Bellidir
bir elifte
Sen
elifi bilmezsin
Bu
nice okumaktır
Oysa
dört kutsal kitabın özü ve ruhu bir elif harfinde apaçık
bellidir! Elif, bizim yazımızdaki “a” harfinin karşılığıdır
ve Arapça’da düz bir doğru “l” şeklinde yazılır. Bu
şeklinden ötürü şair, dört kitap da türlü örnekler ve
hikâyelerden yola çıkarak insanlara bir tek buyruk verir: Doğru
ol! Dosdoğru yaşa!
Yiğirmi
dokuz hece
Okursun
uçtan uca
Sen
elif dersin hoca
Ma'nisi
ne demektir
Anadolu
insanı İslam’ı “Yunus gibi olmak, dosdoğru olmak” şeklinde
anlar. Oysa her dönemde insanımızın samimi duygu ve dini
değerlerini “laf kalabalığı yaparak” sömürenler çıkmıştır.
“Yirmi dokuz hece” çok konuşmak, dinle ilgili kavram kargaşası
yaratmaktır. Özellikle “elifi”, doğruluğu, gözden kaçırmak
isteyenleri yadırgıyor ve yargılıyor Yunus Emre.
Yunus
Emre der hoca
Gerekse
bin var hacca
Hepisinden
iyice
Bir
gönüle girmektir
İslam
ve Kuran bizde esas olarak iki koldan yorumlanmıştır: Medrese
eliyle şeriat yorumu geliştirilirken, Tekkeler ve Veli’ler
marifetiyle tasavvuf yorumu yaygınlaştırılmıştır. Şeriat
erbabı, tasavvufu küçümsemiş ve İslam’dan “sapma” olarak
görmüş; tasavvuf da şeriat yorumunu “yüzeysel olmak ve şekilde
kalmakla” eleştirmiştir. Yunus Emre uzun bir medrese eğitimi
aldıktan sonra “tasavvufa, sadeliğe ve aşka” yönelmiş bir
bilge kişidir.
Yunus
Emre der hoca
Gerekse
bin var hacca
Bu
dizelerde Yunus, şekilde kalmayı eleştirmekte;
Hepisinden
iyice
Bir
gönüle girmektir
Öze
yönelmenin gerekliliğini, inancın bir yaşama biçimi olarak
öncelikle kul hakkına saygı göstermeyi emrettiğini
hissettirmektedir. Kul hakkına saygı gösterme buyruğunu, bu
apaçık görünen gerçeği laf kalabalığıyla ve başka dini söz
ve gösterilerle kimsenin örtemeyeceğinin altı çiziliyor.
Yunus
Emre, “ilahi” adı verilen yedili hece ölçüsüyle söylediği
bu tarz şiirleriyle İslam dininin özünü, okuması yazması bile
olmayan insanımıza son derece doğru ve kalıcı bir biçimde
anlatabilmiştir.
Yunus
Emre, kültürümüzün, dilimizin, dinimizin ve toplumsal
vicdanımızın en büyük mimarlarındandır.
*
Diye düşünürken,Yunus
Emre hayranlıkla kendisini izlerken kalkı sarıldı,sarıldı...Birden
uyuduğu uykudan uyandı,etrafına bakındı,gülümsedi.Çok
mutluydu...
Mehmet Aluç
Kaynak:https://w3.gazi.edu.tr/~ertan/yunus.html
Kaynak:
https://arsivbelge.com/yaz.php?sc=1063
Kaynak:https://www.antoloji.com/ilim-ilim-bilmektir-yunus-emre-bir-siir-bir-yorum-siiri/
Sedat Demirkaya *